Perşembe, Aralık 29, 2005
Salı, Aralık 27, 2005
Şu Türkler'in yaptığına bak!
Gerçekten de şu Türkler'in yaptığına bak!
İtalyan olmaya ne kadar da arzulular...
Hadi şuraya İtalyan kokulu Türk markalarını yazalım desem,
100'ü geçer miyiz?
Pazar, Aralık 25, 2005
Organize İşler
Perşembe, Aralık 22, 2005
Bir öğretmenden...
Size yazıyı aynen kopyalayarak aktarıyorum:
Merhaba!
Istanbul'da bir lisede ögretmenlik yapiyorum. Çalistigim okul, çogunlugu Anadolu'nun en ücra köylerinden gelip yerlesen (yerlesemeyen) insanlarin oturdugu bir çevrede. Etrafimiz gecekondu mahalleri. Gecekondu olmayan yerlerde de derme çatma binalar var. Istanbul'un pek çok yerinde artik görmeye alistigimiz bir manzara var aslinda burada da. Sözünü ettigim yerlesim yerinin 5 dakikalik mesafesinde modern bir alisveris merkezi var!
Atardamarin hemen üzerinde bu okul.
BUNLARIN HEPSI GERÇEK:
Biliyor musunuz, bir ögrenci okula "satir" getirmekten uzaklastirma cezasi aldi.
Biliyor musunuz, iki hafta önce okulun önünde çikan bir kavgada bir ögrencimin boynu döner biçagi ile kesildi; 28 dikis atildi. (Çok sükür sah damarina gelmedi)
Biliyor musunuz, bu çevrede kimse kisin aksam besten sonra sokakta yalniz yürümüyor.
Biliyor musunuz, geçtigimiz hafta, bebek bekleyen müdür yardimcimiz bir ögrenci tarafindan karni tekmelenmekle tehdit edildi.
Biliyor musunuz, disaridan elini kolunu sallaya sallaya giren bir adam, kendisini disari çikarmaya çalisan kat nöbetçisi bayan ögretmeni biçakla tehdit etti.
Biliyor musunuz, derste sikinti yarattigi için ögretmeni tarafindan cezalandirilan ögrencinin asiret olan ailesi okulu basti.
Biliyor musunuz, bir ögretmenimiz sinifta biraktigi ögrenciden tehdit telefonlari aldi.
Biliyor musunuz, ögrencilerimizin %86'si sigara içiyor.
Biliyor musunuz, ögrencilerimizin %42'si hap kullaniyor.
Biliyor musunuz, okulun etrafinda hap satanlari, okulun içinde hap kullananlari polis biliyor.
Biliyor musunuz, ögrencilerimizin %23'ü ensest iliski magduru.
Biliyor musunuz, geçtigimiz yil bir kiz ögrencimizin babasi çocugundan(ögrencimizden) dayak yedigi için okula sigindi.
Biliyor musunuz, yalnizca koridorda birbirlerine çarptiklari için kavgaya tutusan iki kiz ögrencinin aileleri okulun önünde birbirlerine yumruk yumruga saldirdilar.
Biliyor musunuz, bazi kiz ögrenciler 100 kontör karsiliginda minibüs soförlerine, hali saha sahiplerine kendilerini kullandirtiyorlar (cinsel anlamda)
Biliyor musunuz, bu yil bir erkek ögrenci, bir kiz ögrencinin kendisine cinsel tacizde bulundugunu söyleyerek sikayette bulundu.
Biliyor musunuz, geçtigimiz yil bir anne, kizinin saçinin boyali olmasi üzerine okula çagirildiginda, kizini okula koca bulmak için gönderdigini bu nedenle de süslenmesi gerektigini söyledi.
Biliyor musunuz, velilerin %42'si kayittan sonra bir daha okula ugramiyor.
Biliyor musunuz, maddi yetersizlikten dolayi üç, dört aile bir oda-bir salon bir evi paylasiyorlar.(Sayilari azimsanamayacak ölçüde.)
Biliyor musunuz, her ay ögretmenler aramizda para toplayip bir ögrenciye bot, palto veya okul araç gereçleri aliyoruz.
Biliyor musunuz, geçtigimiz yil cuma okul kapanisi töreninde bayginlik geçiren bir ögrencinin iki gündür hiçbir sey yemedigini ögreniyoruz.
Biliyor musunuz, ögrencilerin çogunun hayatinda kan davasi, intihar, bosanma, dayak, kaçma, kaçirilma, hapis gibi hikayeler var.
(Ailelerinde yasanmis)
Biliyor musunuz, geçtigimiz yil iki gün boyunca evine gitmeyen bir ögrenciyi velisi gelip okulda ariyor. (Kizin biriyle kaçtigi anlasiliyor daha sonra.)
Biliyor musunuz, annesi babasi ayri veya bosanmis olan ögrencilerin çogu uzak akrabalarin yaninda kaliyor. Anne ya da baba almak istemiyorlar veya üvey anne babalar istemiyor.
Biliyor musunuz, geçtigimiz yil sorun çikardigi için müdür tarafindan tartaklanan bir ögrenci mahalleden topladigi tanidiklariyla müdürün odasini basip tehditler savurdu.
Biliyor musunuz, veliler toplantilara "ocakta yemeklerini birakarak", ayakkabilarinin topuguna basarak, mantolarini omuzlarina atarak geliyorlar.
Biliyor musunuz, velilerin büyük bir çogunlugu ögretmene nasil hitap edilecegini bilmiyor. (Güzelim, hanim kizim, sen, hocaaaaa, ablasi!?)
Biliyor musunuz, sakalli, salvarli, cüppeli bir veli toplantilara gelip yalnizca erkek ögretmenlerle görüsüyor!
Biliyor musunuz, geçtigimiz yil 1000 ögrenci kapasitesi olan okulda kütüphaneye üye olanlarin sayisi 7(yedi)'ydi.
Biliyor musunuz, ögrenci tanima formlarindaki "Çaldiginiz müzik alet(ler)i" bölümüne radyo, teyp, walkmen yazan azimsanamayacak sayida ögrenci var.
Biliyor musunuz, ögrencilerin azimsanamayacak bir bölümü dogum tarihlerinin gün ve ay kisimlarini dogru yaziyorlar ancak yil bölümüne 2004 yaziyorlar!
Biliyor musunuz, lise birinci sinif ögrencilerim "Soru isareti nerede kullanilir?" soruma yanit veremediler.
Biliyor musunuz, *10 lisesine kayit yaptiran bu ögrenciler çarpim tablosunu bilmiyorlar; 10 ve katlari ile çarpma ya da bölme islemi
yaparken bile hesap makinesi kullaniyorlar. (Geçtigimiz ay sinirden gözlerine kan oturmus bir halde siniftan çikan matematik ögretmenimiz koltuga çökerken ögrencilere bir ders boyunca 300'ü 2'ye böldüremedigini anlatti.)
Biliyor musunuz, maddi durumu iyi olan sayili ögrencilerden birinin velisi, geçtigimiz yil akan damimizi onardi. (Notlarinin hemen hepsi zayif olan ögrencinin sinif geçmesi sartiyla!)
Biliyor musunuz, ögrencilerimizin %60'i sagliksiz beslenmeden dolayi hasta (aralarinda dispanserlik olanlar var) ancak ögrencilerimizin %90'inda cep telefonu var. (Cep telefonlari son model, bazilari kamerali)
Ben bu okulda 3 yildir ögretmenlik yapmaya çalisiyorum. Bu olaylara alismamak için, artik alisip bunlari neredeyse dogal karsilayan yillarin ögretmenleri gibi olmamak için ugrasiyorum. Biliyorum ki eger alisirsam gelecege dair hiçbir umudum kalmayacak. Her gün büyük bir çaresizlik ve endiseyle "Acaba bugün ne olacak?" diye basliyorum isime. Olaysiz geçen günler Allah'in nimeti! Biliyor musunuz, sinifta gezinerek ders anlatirken Atatürk'ün gözleriyle karsilasmamaya çalisiyorum, kafami kaldirip resmine bakamiyorum. Basimin üzerinden "Ey Türk Gençligi!" diye bagirdikça utancimdan omuzlarima gömülüyorum. Biliyor musunuz, 10 Kasim'larda, 29 Ekim'lerde siirler okunurken, marsimizi dinlerken agladigimda herkes günün anlamina agladigimi saniyor; oysa çaresizlige agliyorum. Muhtaç oldugu kudretin dolastigi asil kani uyusturucuyla zehirleyen ögrencilerimi kurtaramiyorum. Ögrenmeye direnen, kendini kapatan ögrencilerime Istiklal Marsi'nin anlamini bile ögretemiyorum.
Daha da yazacaktim ancak yazdikça yüregim agirlasiyor.
Sevgi ve saygilarimla.
az mıyız?
Yanılmış olmaktan hiç bu kadar mutlu olmayacağım. Söyleyin, gerçekten bu kadar az değiliz değil mi?
üzücü bir haber
http://elmaaltshift.blogspot.com adresinde okuduğum, reklam sektörü için oldukça üzücü bir haberi sizlerle paylaşmak istedim.
İşsiz kalanların, iş bulmalarına olanak sağlayacak zincirin bir halkası olması dileğiyle.
Reklam-sız
Mc Cann grubuna ait yedi şirketten dördü kapatılıyor. Ve bu 350 kişiden yaklaşık 150 kişinin işsiz kalması anlamına geliyor. Yapılan dolandırıcılıkların ve usülsüzlüklerin ceremesini maalesef bu insanlar çekecek. İlk kez, Reklamyazıları Yahoo grubunda duyduğum bu haberi burada yazmak istedim. Sektörün dergileri olan Marketing Türkiye ve Medicat'in internet sitelerine bakın. Bu haberle ilgili hiçbir kelime dahi göremeyeceksiniz. Ya da açıp bakın dergilere, yok. İnternette konuyla ilgili araştırma yapmaya çalıştım, hiçbir haber yok. Ve maalesef sessiz sedasız, bunca insan masalarını toplayıp çekip gidecekler. Ve bunu sadece 1080 kişilik Reklamyazıları grubu bilecek ve onların söyledikleri kişiler.Bu haberi herkese söyleyin ki, işsiz kalan bu kadar kişinin varlığından bihaber olmasınlar. Belki işsiz kalanların, rahatça iş bulmalarına olanak sağlayan bir zincir başlamış olur
Salı, Aralık 20, 2005
İçler acısı böyle bir şey olsa gerek.
Baktım geçti sandığım sinirim her dürtüde arşa çıkıyor, yaz en iyisi dedim.
Hepimiz gibi ben de çok sıkıldım televizyondan. Abuk programlardan ve onların yarattığı yapay gündemlerden. İzlememek en iyisi dedim her zamanki gibi. NTV açık. Tayfun Talipoğlu Ayvacık Köyü'nde. Okula benzetilmeye çalışılmış bir yerde öğrencilerle konuşuyor.
Çocuklar üniversitenin ne anlama geldiğini bilmiyorlar. Hani sınava girince heyecanlanırsın ya, onun gibi bir şey diyorlar. Avrupa Birliği bir kenara, meslekler hakkında bile doğru dürüst bir fikir sahibi değiller. Futbol kaç kişiyle oynanır sorusuna 15 diye cevap veriyorlar. Tamam, bunları bilmemeleri onların ayıbı değil!
Sonra sıra kilit soruya geliyor. Semra Hanım kim?
- Kaynana!
- Oğlu vardı Ata. Öldü.
- Eroinden öldü.
- Alışık değilmiş, o yüzden ölmüş!
Eskiden Susam Sokağı vardı. Bize sayıları, meslekleri, yalan söylememeyi, zararlı alışkanlıklardan -ki bunlar fazla çikolata, şeker yemek, sebze yememek gibi davranışlardı o zamanlar- uzak durmayı öğretirdi. Bakıyorum yine var bir iki kanalda buna benzer programlar. Ancak bu ömür törpüsü programlarla aynı kuşaktalar.
Ne yapılabilir diye düşünüyorum. Fikir versenize.
Pazartesi, Aralık 19, 2005
Sayın Ayşe Tüzel'e İthafen...
Cuma, Aralık 16, 2005
The Reel Truth (Truth In Advertising II)
The Reel Truth (Truth In Advertising II)
Originally uploaded by NedDorsey
Bu hafta bir çok film gösterime girdi. Bir tanesi de Ortak Defter'de...
İzlemek için üzerine bir defa tıklamanız yeterli. Mouse ile.
Çarşamba, Aralık 14, 2005
70 dilde sözlük
http://www.dicts.info/
Bilemedim...
Cardfinans uzun bir süredir "TAKSİTATLAT" demiyor muydu?
Peki ya şimdi Maximum ne yapıyor?
"TAKSİT ATLAT" diyor, ama nasıl oluyor bu iş?
Yani bu bir taksit kampanyasıdır, bu söylenebilir mi diyelim?
Almıyor aklım benim? Kuramıyorum aradaki ilişkiyi...
Bok atak değil niyetim, gerçekten varsa göremediğim bir durum
biri yazsın içimiz rahatlasın.
Bağlantısızlar Asamblesi (2)
Bağlantısızlar Asamblesi! (2)
Şimdi bu yazılar bağlantısız ya, bağlasan durmaz! Belki kırmızı ışıkta durur! Sarıda dikkat kesilir! Bayramda koyun. Sepete koyun. Poşete inek şaban. inekliğin sırası değil, bu tüpgaz sırası. Yanlış gelmişsiniz, eşiniz henüz gelmedi. Mümkünse aynı anda gelin, damat! Erken gelen gideni aratır derler. Ben arattım, meşgul çıktı. Dışarıdaymış! Aslında daha 5 dakikası vardı da, erken tahliyeyle çıkmış. Ağzından girdi, aftan çıktı. Ne güzel, ne güzel, afetmek büyüklüktür! Ama büyüklüğü değil, işlevi önemli bence! Gözünüzde büyütmeyin. Su verin o kendi kendine büyür! Bir de ara sıra Şenol Güneş’e çıkartın. Beğenirse topçu olur. Beğenmezse 10 gün içinde iade edilebiliyormuş. Bundan iyisi, şam’da kayısı. Ben sevmem kayısı zaten! Sipariş etmedik. Kazım Kanat yedi, ben çöp şiş! Kanat Akkaya’ya gitti, ben evde uyudum. Çöp şiş ağır geldi. İçkiliyken hızlı gitmemek lazım zaten. Çöp şiş kurallara uyar! Ben zamanında çok uyardım onu! Yapma deselerdi ona da uyardım. Erken uyarı sistemi. Çok faydalı. Bende var! Uyarsa! İki uyarı bir sarı kart. Eskiden körpecikti. Şimdi karta kaçtı. Kırmızı karta. Sahiden kaçtı? Yedi. Hakkımı yedi! Gitti gül gibi çocuk. Benim saat de kafayı yedi, geri kalmış. Gerici! Çık kolumdan. Senin yüzünden kolum tutuldu! Depozitin yarısını aldım bile. Hiç beklemiyordum çok şaşırdım. Kal geldi. Hoş geldin n’aber? Bu akşam bizda kal. Yarın gidersin. Ama hepsi o kadar, üstü kalsın. Altı şişhane. Beş sürpriz! Yine beşte kaldık bugün! Çarşafları temiz, hesaplı bir yer! Çarflafa sardık yine! Kağıt bitmiş. Aslında bitmemesi lazım. Gittim sordum bit memesi kalmamış. Taze bitmiş! Pirede iş yok. Pire için yorgan yakmak yetmez! Orayı alana kadar adamlar kaç şehit vermiş. Kaç şehit olma! Adam ol. Molla desinler! Yine başın derde girsin! Amerika başına binsin! Binbaşıma gezdim geçen gün. Ölmeden bir gün yüzü görelim. Yüzünü gördüm, bir yüz daha. Yüzde yüz blöf yapıyorum hayata. Yine uzadı bu yazı. Biraz önce buradaydı. Valla kaşla göz arasında kayboldu bitti.
Salı, Aralık 13, 2005
Havayolları : Sloganlar...
Efendim, NYC’de yerleşik sahaf Book Resource’tan 1997’de, az bulunur bir kitap satın almışım Internet yoluyla : Nigel Rees, Slogans, George Allen & Unwin (Publishers) Ltd, 1982. [Faturasını filan saklıyorum, ne olur ne olmaz diye, çünkü içindeki ana Ex Libris etiketine bakılırsa kitap The Marine Society (Londra)’nin imiş ! Bir başkası, ‘kitabı okuduğunuzda geminin kütüphanesine iade edin, okumak için biri sırada bekliyor olabilir, hem gemiden ayrılmadan epey önce geri getirmeniz bize yardımcı olur’ diyor. Ama belli ki iade etmemişler işte kitabı alçaklar. Hehehe.]
Neyse. Havayollarına döneyim. Sloganlar. Kitaptan aktarıyorum.
- I’m Margie. Fly Me. [National Airlines. ABD. 1971. Kampanyanın I’m Going to Fly You Like You’ve Never Been Flown Before (Seni, Daha Önce Hiç Uçmadığın Bir Biçimde Uçurucam) ifadesi feminist grupların öfkesini çekmiş. Daha sonra, Wall’s sosisleri, I’m Meaty, Fry Me (Ben Etliyim, Kızart Beni) diyen bir nazireyle dalga geçmiş.
- Up, Up And Away with TWA. 1980’de hala kullanılan slogan, havayolu yönetiminin Foote Cone Belding’i bırakabileceği açıklamasından sonra yaratılmış ve ajansın postunu kurtarmasını sağlamış. Jim Webb’in ünlü şarkısı Up Up and Away’in hakları satın alınarak üretilmiş.
- A Great Way to Fly. Singapore Airlines. 1980’lerde kullanılıyormuş. (Uçmanın Muhteşem Yolu.)
- We Fly the World the Way the World Wants to Fly. PanAm. 1980’ler. (Dünyayı Uçurma Biçimimiz Dünyanın Uçmak İstediği Biçim.)
- The End of the Plain Plane. Braniff. ABD. Braniff uçaklarını 1965’te [Mary Wells Lawrence’in Bir Koca Hayat kitabında anlattığı gibi] rengarenk boyatıyor ve hosteslerini Pucci giysileriyle donatıyor. (Düz/Sade/Renksiz Uçakların Sonu diye çevrilebilir ama plain-plane oyunu yok oluyor tabii.)
- Ready When You Are. Delta ABD. 1968’den itibaren. (Siz Ne Zaman Hazır Olursanız Biz Hazırız.)
- The Airline Run by Professionals. Delta ABD. (Profesyonellerin İşlettiği Havayolu.)
- We Never Forget You Have a Choice. British Caledonian (İngiltere). 1981’de kullanılıyormuş. (Başka Bir Havayolunu Seçebileceğinizi Hiç Aklımızdan Çıkarmayız.)
- We’ll Take More Care of You. British Airways (İngiltere). 1976’da kullanımdaymış. Aslı, BOAC (British Overseas Airways Corporation) tarafından ‘BOAC Takes Good Care of You (All Over the World)’ biçiminde kullanılmış. BA haline dönüşünce, slogan da revize edilmiş. Japan Airlines bir ara ‘[would take] Good Care of You’ diyecek olmuş ama sloganı bırakması sağlanmış. Oysa, 12 yıl önce onların kullandığı Love at First Sight (İlk Görüşte Aşk) sloganını da BOAC alıvermiş. [Havayollarında alışkanlık mıdır nedir bu alıverme allah aşkına ? HM]
- No.1 in Europe. British European Airways (İngiltere). BOAC ile BA’da birleşmeden önce.
- When You Got it, Flaunt it. Braniff (ABD). 1969. Sonny Liston, Andy Warhol, Joe Namath gibi ünlüleri kullanan kampanyadaki slogan. Mel Brooks’un 1967 yapımı The Producers filminden alındığı düşünülüyor. Filmde ‘If you got it, baby, flaunt it’ (Varsa, bebeğim, göster) biçiminde geçiyor.
- Fly the Friendly Skies of Your Land. United (ABD. 1973. Fly the Friendly Skies of United (United’in Dost Göklerinde Uçun) biçiminde de kullanılmış.
- Doing What We Do Best. American Airlines (ABD). 1980’de kullanımda. (En İşi Yaptığımız Şeyi Yapıyoruz)
- We Have to Earn Our Wings Every Day. Eastern Airlines (ABD). 1980’de kullanımda. (Kanatlarımızı her gün yeniden kazanmalıyız.)
- The Wings of Man. Eastern (ABD). (İnsanın kanatları.)
- We Really Move Our Tails For You. Continental Airlines (ABD). 1975’te kullanımda. Hostesler sloganın zevksizliğine tepki göstermiş ve şirketi mahkemeye vermekle tehdit etmiş : “Sizin için gerçekten kuyruk sallarız”...
Buyursunlar.
Şefkat jpg
Selam duruyor aşkın ileri gidenleri
Ben uykusuzluk denizini geçerek Guinness’e girdim
Sense hala masumluk yüzümden akıyor diyorsun
Şefkat geçiyor
Gölgeleri yere çizilmiş masum bir akşamın üstünden
Bize bakıp yazardı şiirini, yaşasaydı Yahya Kemal
Beni bir hüzün alır, başkası alamaz diyorsun
Şefkat geçiyor aşkı
Zaman epey olmuş
Sessizliğin Sesi
Pazartesi, Aralık 12, 2005
Bir mola verdim, böyle oldu:
Oradaki çalışmalarda "merak uyandırma" var. Biz merak oluşturamıyor muyuz? Oluşturuyoruz elbet. Ama merakı uyanan kişileri bulamıyoruz belki de. Çünkü merak yok kimsede.
Merak vardır elbette ama neye? Hale'nin seçeceği erkeğe, Jale'nin makyajına, Adem'in yeni "sevgilisi"ne, Adnan'ın servetini nasıl elde ettiğine var "merak". Bunun dışındaki hiçbir konuya karşı merak yok.
Merakı ne uyandırır bilen var mı? Çünkü "alarm" ve "su dökme" metodları işe yaramıyor bir türlü. Nerede "uyandırma servisi"?
Mesela Truth In Advertising'in ikinci bölümünü de merak eden olmadı. Bir de çok fazla "merak merak" dersen "vrak vrak" demiş gibi hissetmeye başlıyormuşsun, onu farkettim:)
Pazar, Aralık 11, 2005
Bir kitap önerisi
Ali Püsküllüoğlu
"Ereğli Yokken Armudun Adı Neydi"
Çalımlı Sözler Kitabı
Can yayınları
Cuma, Aralık 09, 2005
Burada çılgın yağmurlar yaşadık, İstanbul'a benzedik. Anladık o zaman İstanbul'u ve İstanbulluları. Niye derseniz, sadece çalıştık çünkü. Sokaklar ve hele Pasaport'ta çay içmeler unutuldu. Şimdi güneş var ama yine iş var. Sadece çalışmak ayıp diyenlerden biri olarak kendimden sıkıldım.
Bir çok defa yazı gönderdim ama hep başarısızlıkla sonuçlandı. Zamansızlıktan, sorunu çözmek ve yazıyı göndermek için fırsat da yaratamadım. Derken aradan zaman geçti, şu seyir defterine bir not ekleyemedim.
Bu aralar feci kızgınım müşterilere. Her defasında kararsızlık yaşamak ve kendi eksiklikleri nedeniyle işleri allak bullak etmek zorundalar mı yahu?
Neyse şikayeti kesiyorum, hep bilinen şeyler bunlar.
Ben ortak defteri kaybetmek istemeyenlerdenim. Sevgili Haluk haberin olsun.
Selamlar İzmir'den hepinize.
Çarşamba, Aralık 07, 2005
Keyifli gezintiler!
http://www.ozocar.com
http://www.single-tapete.de
http://www.eccky.com
http://www.shotcode.com
http://www.paperclick.com
http://www.epions.com
http://www.cyworld.com
http://www.asmallworld.net
http://www.thelongtail.com
http://www.worldofwarcraft.com
http://www.secondlife.com
http://www.youtube.com
http://www.purevolume.com
http://www.spymedia.com
http://www.celljournalist.com
http://www.ogame.com.tr
Samimiyet işte, var mı ötesi?
E anlamak hiç zor değil başlığa bakınca.
Bir zamandır gözlemliyorum, insanlar nelerden etkileniyor ve ektilerinden uzun zaman kurtulamıyorlar diye...
Başlığı hatırlatmama gerek var mı?
Samimiyetin düşünülenin aksine yakınlık gibi bir çağrışımı yok bende. Daha çok gerçekliği çağrıştıyor. Gerçek olmayan samimi olamaza inanmışım bir zaman. Kim bilir hangi zaman?
Hababam Sınıfı'nda Münir Özkul gören var mı? Ben hiç görmedim. Kel Mahmut'a hayat veren adamın adı olduğu söyleniyor. Badi Ekrem benim için hala beden eğitimi öğretmenliği yapıyor. Emekli filan olmadı. Saçma bir sebepten kavga eden, ancak çocukların uğraşı sonrasında tekrar biraraya gelen turşucu aile benim nazarımda hala mutlu bir yaşam sürüyor.
Babam ve Oğlum Ege'yi bu kadar gerçek anlattığı için, şimdi oralara gitsem o insanlarla karşılaşırmışım gibi geliyor. Belki Perihan Abla makinesinin başında hala konu komşuya elbise dikiyor. Fiko Nihat'ın kahvesinde oturmuş, çocuklarını daha iyi şartlarda okutmanın hesaplarını yapıyor.
Düşünüyorum. Yazdıklarımın insanları etkilemesinin ve hatta yıllar sonra bile akılda akılda kalmasının sırrı buysa, bana ne engel oluyor? Bulamıyorum.
Pazartesi, Aralık 05, 2005
"Babam ve Oğlum"un Cevahir'de başına gelenler:
Sanırım “Babam ve Oğlum” 55 kopyayla vizyona girmiş. Keşke 56 olsaydı da Cevahir’ deki rezalet yaşanmasaydı. Güzelim film, bir heves gelinmiş ve izlemeğe can atarak koltuğa yerleşilmiş. Oh yer de ortalarda, miss! Her şey iyi, film de güzel gidiyorken…
Ne olduysa beklenenden önce gelen film arasından sonra oldu. Makul bir süreden sonra salona girip yerimize oturduk. Meraklanıyoruz devamı için. E hadi başlasın artık derken film başlamıyor. 10 dakika, 15 dakika, 20 dakika, yoook. Gerekçe; sadece bir makara film alınmış ama filmin gösterildiği salon sayısı iki. Yani bir salon (ki bu bizimki oluyor) diğer salonun filmi bitirmesini bekliyor. Nasıl bir ayarlamadır anlamadım. Salonun yarısı zaten parasının iadesini isteyip evine gidiyor. İnat edip kalanlar ise oldukça gecikmeli olarak filmin devamını izlemeye başlıyor. Ama bir süre sonra tekrar kesiyorlar filmi. Salon dışında bekleyenlere haber verilmediği için bu sefer. Haydiii baştan izliyoruz.
Keşke Çağan Irmak bu olaydan haberdar edilebilse. Emek verip, ortaya güzel bir iş çıkarıyorsunuz ama kime ne? Filminizi parça parça gösterip tadını kaçırıyorlar, yazık.
Çıkışta özür dileyip sinema davetiyesi veriyorlar. Hüzünlenmişiz zaten, bir şey demeden eve gidiyoruz. Yolda şeytan dürtüyor. Yeni açılan bir yerin pazarlama taktiği olabilir mi? diye düşünüyorum.
Ayağımız alışsın diye filmi bilerek kestiler. Özür bahanesiyle de davetiye verip bir kere daha sinemaya getirmeye çalışıyorlar. Tekrar geldiğimizde mısırın yanında iki de çikolata yeriz diye. Belki beğendiğim bluzu aldırtmak için.… Yok artık.
Komplo teorisini mi izlettiler alttan alttan. Cevahir’den korkar oldum…
Sen de mi Volkswagen?
Bugün de VW, Hürriyet'in arka sayfasında VW Caddy ilanının başlığını 'Herşeyi isteyin.' olarak birleşik kullanmış.
Haftaya böyle başlamak moral bozucu!
Pazar, Aralık 04, 2005
Azeri Eti
Bir sormacam var balalar
Gaydi gaptır gaptır
Çaya gamaltıya gatar
Dimeli nedir nedir
Miskimit denince ahla
Tamam şindi gaptım
Heman onun adı düşer
Eti Eti Eti
Cuma, Aralık 02, 2005
Perşembe, Aralık 01, 2005
Truth in Advertising
Truth in Advertising
Originally uploaded by NedDorsey