Cuma, Ağustos 29, 2008

Bir kalem eksildi yeryüzünden...


Bir Orman

Hanginiz aklınıza getirdiniz
Benim bir gün insanlığımı
Bitkilere hayvanlara kadar
Bir gün tutup genişleteceğimi
Bütün bu dünyaya saracağımı sonra da

Şu esen rüzgâra bıraktım işte
Yaşayan duyan her şeyimi
Onların hesabına yaşayacaklar bundan sonra
Ellerime saçlarıma kadar
Her şeyim dünyada

İlk defa bu kadar iyi farkediyorum
Bu yüreği param parça uçan kuş
Bu çamur gibi gökyüzü
Bu deniz, bu garip karınca
Cihanda ümit ölmez deyip yaşamışlar

Her şey bir başına yaşamış bundan önce
Toprakta bir başına yürümüş kökler
Gecenin içinde bir başına uzamış ovalar
Yalnızlıklarını duyurmayacağım bundan böyle
Bir daha hiçbirine

Yeni yeni anlıyorum
Her şey şu gecelerin içinde oluyor
Aydınlığa her şey hazır çıkıyor
Su geceleyin yürüyor dikkat ettim
Geceleyin biz uyurken ağaçlara

Hiç unutmam bir gün geç vakit
Tam benim geçtiğim zamana rastlamıştı
Büyüme saati bir ormanın
Şöyle iyice dinlesem sanırım artık
Bütün ormanları büyürken duyarım

Beni beklemişler kardeşçiğim
Beni bu ağaçlar, nehirler, gökyüzü
Geleyim anlatayım diye bir gün kendilerini
Bir kere girdikten sonra şiirlerime
Bilmişler bir daha ölmeyeceklerini

Günaydın Yeryüzü

İlhan Berk


Salı, Ağustos 26, 2008

Balkonsuz...

Bir küçük balkonum olsaydı keşke... İki sandalye sığsa yeterdi. Kenarına bir de asma masa tutturdum mu tamam. Ah! Ne iyi olurdu küçük de olsa bir balkon. Bugün her zamandankinden çok ihtiyacım var bir balkona. Hani hem evindesin, hem dışardasın gibi. Tam benim gibi. Ne içerde, ne dışarda. Orada bir yerde. Bir balkonum olsa daha iyi olurdum. Hafif bir esinti de varsa sakinleşirdim. Bir duble rakı, biraz peynir, bir paket sigara. Ah! Ne olurdu küçük müçük bir balkonum olsa? O zaman daha iyi düşünürdüm, daha iyi anlardım ve muhtemelen daha güzel konuşurdum. Rakı yoksa şarap da olurdu akşamüstüyse eğer ve sonbaharsa mevsimlerden.

Küçük bir balkon. Hem içerde hem dışarda. Hem dar hem geniş. Hem ben hem değil. Mutlu ama, huzurlu. İşte bugün bu kadar çok istedim şu balkonu. Yok ama yok işte. Olmayınca olmuyor.

Çarşamba, Ağustos 13, 2008

TV ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü



“Doç. Dr. Şükran Esen danışmanlığında hazırladığım bu yüksek lisans tezinde sinemaya verdiğim yirmi beş yılın satırbaşlarıyla bir özeti, sinemanın dünü ve bugünü ile ilgili görüşler yer almıştır. Kemal Sunal olarak kendi fikirlerimi değil, Kemal Sunal hakkında yazılanları araştırıp gün ışığına çıkarmayı, aynı zamanda bu dönemdeki Türk sinemasını genel olarak irdelemeyi hedefledim.
Bu tezde bilim adamlarının, sanatçıların, yazarların ve eleştirmenlerin görüşleri yer almıştır. Çeyrek asırlık fiili hizmetten sonra Türk sinemasına bundan sonra yapacağım yeni filmlerle ve akademik çalışmalarla destek vermek dileğindeyim.”

Kemal Sunal


Sel Yayıncılık TV ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü’nü basalı 3 yıl olmuş ancak ben geçen pazar gördüm.

Aslında bu Kemal Sunal’ın yüksek lisans tezi. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televiyon-Sinema Bölümü’nden mezun olduktan sonra aynı fakültede devam ettiği yüksek lisans tezi için konu olarak kendi filmlerini seçmiş. Kitabın önsözüne katkıda bulunan Şükran Esen’in deyimiyle sinema araştırmacılarının ve sosyologların yeterince ilgilenmediği bu verimli ve bakir alana yine Kemal Sunal sahip çıkmış. Tezde güldürünün işlevleri ve çeşitliliğini, Kemal Sunal filmlerinin dayandığı toplumsal yapıyı, rol aldığı sinema filmi gruplarını, sinema için çekildiği halde filmlerinin televizyon kanallarında günün her saati yayınlanmasının nedenlerini ve televizyon için çekilen Kemal Sunal dizilerini incelemiş.

Tatile çıkamadıysanız, çıktınız ama yetmediyse, tatilde ne okuyacağınızı düşünüyorsanız, gidesiniz var ama kıpırdayamıyorsanız, çoğu adı Şaban olan onlarca karakteri Kemal Sunal’ın kaleminden okumak iyi gelebilir.

Cuma, Ağustos 08, 2008

Arada… Sırada?

Sıkıştım… Gitmekle kalmak arasında… Sevmekle saymak arasında… Görmekle susmak, sezmekle bilmek arasında… Aralarda bir yerlerde… Çok fena… Sıkıştım…

İki durak arasında, bi’ sigara molasında, kaşla göz arasında, geyikle muhabbet sırasında bir yerlerde hep aynı şey aklımda, iki dudağımın arasında: Gitmek…

O bulutlar hâlâ önümde… Bu defa daha gri, fümeye çalıyor renkleri… Belirsizlik, aidiyetsizlik, huzursuzluk karartıyor gözlerimi…

Ben ki severim her şeyi, herkesi, bu memleketi… Sevgiyle beslerim kendimi… Sevemiyorum eskisi gibi… Ne yana kırsam dümeni, yürümüyor artık bu gemi… Bir ileri, bir geri…

Ben gitsem, gelir mi benimle papatyalar? Onlar gülümseyerek uyanırlar her bahar… Uzaklarda da var mıdır papatyalar? Böyle güzel kokar mı İlkbahar?

Sıkıştım…
Gitmekle kalmak arasında…
Çok fena…

Çarşamba, Ağustos 06, 2008

Siz tedavülde misiniz?

Hediye çeklerini değerlendirmek üzere mağazaya gidiyoruz. Farkediyoruz ki artık bizim için bir şey yapmıyor modacılar. Elimizde o kadar yorulmanın ve zaman harcamanın değmediği bir 'hiç'le evimize dönüyoruz.

Televizyonu açıyorum. Yok! Benim için yapılmış bir tek program, dizi yok!

Reklamlara bakıyorum, herhangi bir ürünün hedef kitlesi olmadığımı görüyorum. Reklamcılar ben beğeneyim diye film yapmamışlar. Ben de yapamıyorum zaten kendimin beğendiği işleri.

Haberlere bakıyorum. Beni sevindirecek hiçbir haber yok. ‘Güzel ve yalnız ülkemde’ kimse benim için bir şey yapmamış.

Benim için film çekmiyorlar artık. Albüm yapmıyorlar.

Metroda insanlar utanmasalar üzerime basıp geçecekler. Kendimi babam yaşında adamlara bağırırken buluyorum. Herkes bana bakıyor. O adamın beni az önce itmiş olmasının önemi yok, sakaldan kurtarıyor. Benim sakalım yok!

İstiklal Caddesi’nde yürüyen bir uzaylı gibiyim. Burası da artık erkek kısmısının yarı çıplak, kadın kısmısının 2 parmaklık yerden gün ışığı alan karanlıklarında yürütüldüğü bir yer...

Gazetelerle de anlaşamıyoruz. İkimizden biri yanlış biliyoruz.

Ben ve iyi anlaştığım insanlar -içlerinden birinin deyimiyle- ıskartaya çıkmışız. Ne tercihlerimizin önemi var, ne ne düşündüğümüzün...

İçinde yaşadığım dünya için demodeyim ben. Ben ve iyi anlaştığım, ıskartaya çıkmış insanlar. Bildiğimiz her şey yanlış. Güldüğümüz şeyler komik değil. Giydiklerimiz kötü, yediklerimiz tatsız, emeğimiz değersiz. Sözü geçen çoğunluktan değiliz.

Böyleyiz ‘biz’.

Pazartesi, Ağustos 04, 2008


Bugünkü The Boston Globe'dan güzel bir iş çıktı. Kırtasiye, ofis araç-gereçleri mağazalar zinciri Office Max, kocaman bir kese kağıdı koymuş insert olarak. "Bu kese kağıdına sığdırabildiğiniz her şeye %15 indirim var" diyor.

Bu aralar tv'de gördüğüm ve 'eh fena değil' dediğim reklam filmi ise Guinnes Light Show.
http://www.coloribus.com/paedia/reels/2008/07/30/513042/show/

Herkese iyi haftalar:)