Çarşamba, Nisan 27, 2005

Okan Akan

Okan Akan arkadaşımız İzmir'den yazacak. Hoşgeldin Okan.

(İzmir'den başka reklam yazarlarının gelmesine de önayak olmasını rica edelim. Bu arada, Ankara'daki arkadaşlara selam olsun. Bir ajansa, patronları aracılığıyla duyuruda bulunmuştum. Ama...)
Nerede ne zaman yazılmışsam, American Marketing Association'ın MarketingPower.com sitesinden mesajlar geliyor. 25 Nisan mesajındaki 'Günün Alıntısı'na göre, reklam yazarları sanatçı sayılmalı :

"A man who works with his hands is a laborer; a man who works with his hands and his brain is a craftsman; but a man who works with his hands and his brain and his heart is an artist." Louis Nizer

Dilime hakim olmaya çalışıyorum.

Oğuzhan Akay'ın soylediklerine katılmamak olanaksız. Ozellikle dil kullanımı konusunda. Universitede okuyan öğrencilerle haftada bir kez bir araya geliyorum. Araştırmalar yapıyorlar, sunumlar hazırlıyorlar, kampanya fikirlerini paylaşıyorlar. Sunumlarını perdeye yansıttıklarında -bazen- gerçekten çileden çıkıyorum. Ne kadar çok hata yapıyorlar yazılı sunumlarda. Fikir ya da sunum ne kadar etkili olursa olsun, o anda stop düğmesine basıyor ve başlıyorum kalaya. Ben elimde yazım kılavuzu ile dolaşıyorum. Hata yaparsam çok utanırım. Ekmek yediğim bir işte hata yapmak beni çok utandırır. Ortalıkta iletişimciyim, reklam yazarıyım diye dolaşıp hata üstüne hata yapan bir insan olmak beni yerin dibine sokar. Bu benim için gerçekten böyle. Anormal davranmakla, iki ayağını masanın üstüne uzatıp düşünürmüş gibi yapmakla, reklamcıların müdavimi olduğu ekstraordiner(!) mekanlara takılıp etrafa caka satmakla reklam yazarı olunabildiğini sananlar var. Olduğu gibi davranmayanlara söylüyorum elbette bunu. Çünkü onları örnek alanlar da onlar gibi davranmaya başlıyor. Süslü ambalajlar dolaşıyor ortalıkta. Ambalaj süslü de içinde ne var? Reklamcılığın Diesel ürünlerini tüketmekten geçtiğini sananlar da var. Bunu da giydim tam oldu, artik reklamcıyım diye düşünüyor sevgili arkadaşlar. Bu arada güzel içerim, ayaklarımı masaya uzatmaya bayılırım, bahsi geçen ürünü de kullanırım. :)
Sms'lere bakiyorum, e-mail'lere bakiyorum, ilanlara bakıyorum ve ne kadar çok bakarsam o kadar çok hata görüyorum. Daha önceki yıllarda RYD YK üyesiyken Copybreak jürisindeki arkadaşlarla da bu yüzden birkaç kez tartışmıştım. Başlıklarda hata vardı ve biz o işlere dereceler, birincilikler vermiştik. Sert çıkınca da "sen de çok sinirlisin be abi" deniyor. Onlar kendilerini geliştirsin, mesleğin hakkını versin, hatalarını sınırlasın ben de sinirimi dizginlemeyi öğreneceğim. Yoksa fiyat kıran taşeronlar olmaktan öteye gidemeyecekler.

- Yok artık daaa neler?Sende ammada abardın hodjam ya.Bi'sus bi'sakin ol beaabi. Sinirli şey nolcek.

Salı, Nisan 26, 2005

düşünceler

Milliyet'in Cannes'a gidecek ilanları belirleyen jürisinde Cem Yılmaz'ın olmasını yadırgadım. Cem Yılmaz reklamcı olmadı mı peki? Oldu. Peki bu işin jürisi olabilecek nitelikte mi? Onca usta meslek adamı arasında, Cem Yılmaz'ın espritüel danışmanlığı mı gerekiyordu? Yoksa Ali Taran usta Başkan olduğu için, 'gel Cem' mi dedi. Cem Yılmaz'a karşı filan değilim. Ayrıca da çok seviyorum. Kıvrak bir zekası var. Ama ajans sahibi olduğu için mi bir konuma getiriliyor? Anlamıyorum. Yabancılara yönelik aşağılık kompleksimizin benzeri bir duygu var sanki ortada. Yurt dışına gidecek işlere Eurovizyon Şarkı Yarışması işlemi yapılıyor gibi...Bu mantıkla gidersek, Okan Bayülgen'i niye esirgiyoruz jüri üyeliğinden. Üstelik yıllarca Kristal Elma Komitesi'ne fikir katkısı yaparak, yarışmayı suna suna, işin mantığını gayet iyi öğrendi. Reklamcılık hakkında C. Yılmaz'dan çok daha fazla bilgisi olduğuna, eminim. Çünkü o komitelerde ben de vardım.
Belki de fazla duyarlı davranıyorum bu konuda bilmiyorum...
...
Mavi'nin 7-8 yıl önceki filmi önce yayına sokulsaydı, şu andaki film daha anlaşılır olurdu. Belleksiz toplumuz çünkü biz.
Hatta oyuncular İngilizce konuştukları için altyazılar da değişebilirdi. Filme eleştiri getirmek istemiyorum. Beğendiğim yeri müziği... Akla takılan bir melodik yapı, daha önce tutmuş bir slogan.

...

Belleksiz toplumun farkına varan reklamcılar, daha dumanı yeni sönmüş kampanyaların sloganlarını kullanmaktan kaçınmıyorlar. Sanırım ajanslarda da bunları anımsatacak, dur diyecek birileri kalmadı....
Pepsi'nin daha fazlasını iste sloganını bugünlerde Türkçe olarak bir ilanda görebilirsiniz.
...

dahi anlamına gelen (genius değil) da, de'ler ve mı, mi, mısın, misinler bitişik yazılıyor yine bazı ilanlarda. yazar olmak, dili bilmek, yazım kurallarını doğru kullanmak sorumluluğunu da birlikte getirir. Bir gimik olsun diye yapılmıyorsa, başlıklara taşınan yanlışlar, niye sorun çıkartmıyor, onu da anlamıyorum.
Acaba sağırlar birbirini ağırlar anlayışından dolayı mı...

...

Yazar olmak istiyorsanız yazın, demiş Euripides. Yazmayan, ama kendisine reklam yazarı diyen birileri çıktı ortaya.
Doğrudan dia arıyorlar sanat yönetmeniyle birlikte. Sonra da başlık ne olsun diye konuşuyorlar saatlerce.
Önce yaz be kardeşim...

...

Ucuz duyarlılıklarını ve anlamsız benzetmelerini kaleme alıp şiir yazdığını düşünenler var ya, onlar gibi
bazıları da devrik cümle kurayım da firaklı olsun derken, anlaşılmaz metinler ortaya çıkarıyorlar.
yazarlarımızın çok okuması gerektiğine inanıyorum. Çok derken, herkesin birkaç katı.
Herkes okumuyor ki, diyecekseniz, ayda en az 4 kitap...
Üslup, okuyarak kazanılır. Hatta taklit ederek önceleri.

...

Aslında yazacak, paylaşacak çok şey var ama şimdilik bu kadar diyelim. Bekleyelim.

Pazartesi, Nisan 25, 2005

'Enis Baturitis' mi 'Blog bloke' mi ?

EB yazılarında, bazı defterlerine kıyamadığından söz ediyor. Beğenip alıyor ama yazamıyormuş. Bu kadar verimli ve gayet hoş yazan bir edebiyat adamı olduğuna göre, bazılarına -allahtan- yazıyor anlaşılan. Ya bizim gibi olsaydı ?

'Contributors' listesinde yer alan ama bugüne kadar deftere tek harf koklatmamış arkadaşlardan ümidimizi kesmeli miyiz acaba ? Aynı biçimde, soruyu daha acıtarak ve genişleterek sorarsak, Ortak Defterden mi ümidi kesmeliyiz yoksa ?

Ne dersiniz ? Ne yapalım ?

Perşembe, Nisan 21, 2005

Paylaşayım dedim

Yer: Şişli

Hızlı hızlı yürüyorum. Önüme atlayan bir genç, beni atlayarak yanımdan geçmekte olan bir kızı durdurup bir kaç soru sormak istediğini söyledi. Neyse ki beni atladı. Acelem var!

Arkasından çıkan bir genç kız da beni durdurdu.

- Kusura bakmayın. Gerçekten acelem var.
- Ama sadece bir-iki soru soracağım. Çok vaktinizi almam.

Pekalaydı. Sorsundu. Zaten onlar da meslektaş sayılırdı. ‘Olmaz acelem var.’ demek ayıp olurdu.

- Tamam, buyrun.
- Tablet çikolata tüketiyor musunuz?
- Evet.
- Geçen hafta tükettiniz mi?
- Evet.
- Peki ne kadar sıklıkta tüketiyorsunuz?
- Değişiyor. Mesela sevgilimin annesi burda şimdi. O varken daha çok tüketiyoruz.
- Normalde ne kadar tüketiyorsunuz?
- Hmmm. Haftada bir diyelim.
- Peki, haftada bir. Ha bu arada reklam şirketlerinde çalışan tanıdığınız var mı?
- Var. Ben reklam yazarıyım.
- Ha! Eee şey. O zaman biz sizi gönderelim. Kusura bakmayın vaktinizi aldık.
- Önemli değil. Teşekkür ederim.

Gerçekten de önemli değil. Ancak anketin bana sorulması sakıncalı sorularını merak ettim doğrusu...

Çarşamba, Nisan 20, 2005

Grafikerler blog'u

Birileri grafik odaklı bir blog başlatacak diye bekliyordum.
Şimdilik ilk günlerinde-dönemlerinde ama, adres şu : http://elmaaltshift.blogspot.com

Pazartesi, Nisan 18, 2005

Dağarcığınıza her gün iki söz

Türk Dil Kurumu, elektronik posta adresini bildiren herkese günde iki kelimeyi, anlamı ile birlikte ücretsiz olarak gönderiyor.

http://www.tdk.gov.tr/uyari001.htm

Pazartesi, Nisan 11, 2005

Türkçe Sorunları Kılavuzu

Başarılı bir çalışma, faydalı bir eser.

Türkçe Sorunları Kılavuzu, Necmiye Alpay

http://www.metiskitap.com/Scripts/Catalog/Book.asp?ID=1204

Cuma, Nisan 01, 2005

Safsata

http://www.safsatakilavuzu.com/

Boyut Yayinevi'nin Safsata Kılavuzu isimli "düşünce ve akıl yürütme" kitabı, artık online.
Bi' inceleyin bakalım.