Perşembe, Nisan 21, 2005

Paylaşayım dedim

Yer: Şişli

Hızlı hızlı yürüyorum. Önüme atlayan bir genç, beni atlayarak yanımdan geçmekte olan bir kızı durdurup bir kaç soru sormak istediğini söyledi. Neyse ki beni atladı. Acelem var!

Arkasından çıkan bir genç kız da beni durdurdu.

- Kusura bakmayın. Gerçekten acelem var.
- Ama sadece bir-iki soru soracağım. Çok vaktinizi almam.

Pekalaydı. Sorsundu. Zaten onlar da meslektaş sayılırdı. ‘Olmaz acelem var.’ demek ayıp olurdu.

- Tamam, buyrun.
- Tablet çikolata tüketiyor musunuz?
- Evet.
- Geçen hafta tükettiniz mi?
- Evet.
- Peki ne kadar sıklıkta tüketiyorsunuz?
- Değişiyor. Mesela sevgilimin annesi burda şimdi. O varken daha çok tüketiyoruz.
- Normalde ne kadar tüketiyorsunuz?
- Hmmm. Haftada bir diyelim.
- Peki, haftada bir. Ha bu arada reklam şirketlerinde çalışan tanıdığınız var mı?
- Var. Ben reklam yazarıyım.
- Ha! Eee şey. O zaman biz sizi gönderelim. Kusura bakmayın vaktinizi aldık.
- Önemli değil. Teşekkür ederim.

Gerçekten de önemli değil. Ancak anketin bana sorulması sakıncalı sorularını merak ettim doğrusu...

1 Comments:

Blogger Tayfun Kısacık said...

Bense yanıma bir anketör yaklaştığında hemen reklamcı olduğumu söyler ve hızlı adımlarla uzaklaşırım. Reklamcı görüşünün sonuçları etkileyebileceğinden endişe duyulduğu kesin. Çünkü bizler mesaj bombardımanına maruz kalan hedef kitlenin dışında, o maruz kalma durumunu yaratanlarız. Emin ol, sözü edilen pazar ve ürünle hedef kitleden çok daha fazla ilgiliyiz. Düşünsene her gün araştırma sonuçları, pazar verileri vs. ile boğuşuyor ve bu sonuçlara göre kreatif strateji yaratmaya çalışan grupların içinde yer alıyoruz. Bilmem kaç yıl önceki reklam filmini ya da ilanı dün gibi hatırlıyoruz... Dün ne yediğimizi hatırlıyor muyuz? Hayır. Peki, niye? Çünkü ilgi alanımız o değil, işte orada sıradan denek durumundayız. :)
Bu sebeplerden olsa gerek reklamcılar araştırma konusunda denek olamıyor... Fena da olmuyor hani.

22 Nisan, 2005 14:16  

Yorum Gönder

<< Home