Salı, Nisan 26, 2005

düşünceler

Milliyet'in Cannes'a gidecek ilanları belirleyen jürisinde Cem Yılmaz'ın olmasını yadırgadım. Cem Yılmaz reklamcı olmadı mı peki? Oldu. Peki bu işin jürisi olabilecek nitelikte mi? Onca usta meslek adamı arasında, Cem Yılmaz'ın espritüel danışmanlığı mı gerekiyordu? Yoksa Ali Taran usta Başkan olduğu için, 'gel Cem' mi dedi. Cem Yılmaz'a karşı filan değilim. Ayrıca da çok seviyorum. Kıvrak bir zekası var. Ama ajans sahibi olduğu için mi bir konuma getiriliyor? Anlamıyorum. Yabancılara yönelik aşağılık kompleksimizin benzeri bir duygu var sanki ortada. Yurt dışına gidecek işlere Eurovizyon Şarkı Yarışması işlemi yapılıyor gibi...Bu mantıkla gidersek, Okan Bayülgen'i niye esirgiyoruz jüri üyeliğinden. Üstelik yıllarca Kristal Elma Komitesi'ne fikir katkısı yaparak, yarışmayı suna suna, işin mantığını gayet iyi öğrendi. Reklamcılık hakkında C. Yılmaz'dan çok daha fazla bilgisi olduğuna, eminim. Çünkü o komitelerde ben de vardım.
Belki de fazla duyarlı davranıyorum bu konuda bilmiyorum...
...
Mavi'nin 7-8 yıl önceki filmi önce yayına sokulsaydı, şu andaki film daha anlaşılır olurdu. Belleksiz toplumuz çünkü biz.
Hatta oyuncular İngilizce konuştukları için altyazılar da değişebilirdi. Filme eleştiri getirmek istemiyorum. Beğendiğim yeri müziği... Akla takılan bir melodik yapı, daha önce tutmuş bir slogan.

...

Belleksiz toplumun farkına varan reklamcılar, daha dumanı yeni sönmüş kampanyaların sloganlarını kullanmaktan kaçınmıyorlar. Sanırım ajanslarda da bunları anımsatacak, dur diyecek birileri kalmadı....
Pepsi'nin daha fazlasını iste sloganını bugünlerde Türkçe olarak bir ilanda görebilirsiniz.
...

dahi anlamına gelen (genius değil) da, de'ler ve mı, mi, mısın, misinler bitişik yazılıyor yine bazı ilanlarda. yazar olmak, dili bilmek, yazım kurallarını doğru kullanmak sorumluluğunu da birlikte getirir. Bir gimik olsun diye yapılmıyorsa, başlıklara taşınan yanlışlar, niye sorun çıkartmıyor, onu da anlamıyorum.
Acaba sağırlar birbirini ağırlar anlayışından dolayı mı...

...

Yazar olmak istiyorsanız yazın, demiş Euripides. Yazmayan, ama kendisine reklam yazarı diyen birileri çıktı ortaya.
Doğrudan dia arıyorlar sanat yönetmeniyle birlikte. Sonra da başlık ne olsun diye konuşuyorlar saatlerce.
Önce yaz be kardeşim...

...

Ucuz duyarlılıklarını ve anlamsız benzetmelerini kaleme alıp şiir yazdığını düşünenler var ya, onlar gibi
bazıları da devrik cümle kurayım da firaklı olsun derken, anlaşılmaz metinler ortaya çıkarıyorlar.
yazarlarımızın çok okuması gerektiğine inanıyorum. Çok derken, herkesin birkaç katı.
Herkes okumuyor ki, diyecekseniz, ayda en az 4 kitap...
Üslup, okuyarak kazanılır. Hatta taklit ederek önceleri.

...

Aslında yazacak, paylaşacak çok şey var ama şimdilik bu kadar diyelim. Bekleyelim.

1 Comments:

Blogger Nokta Çelik said...

Yazmayan yazarlar meselesi, çok fena yarama dokundu. Bugünlerde stajyerler çoğaldı. Çoğu macera olsun diye, reklamcılığın dışarıya yansıyan pırıltısını, heyecanını yaşamak hevesiyle gelen çocuklar. Yazım konusunda konuşmak onlara çok gereksiz ve sıkıcı geliyor. Dilbilgisi sıfır. "Şapkalar kalktı, artık kullanılmıyor" gibi kesin yargıları var. Ayrıca öğrenmeye hevesli de değiller. Doğrusunu söylesen de umurlarında değil. Reklamcılık bu grubun çoğu tarafından marjinal yaşayıp uçuk fikirler bulma şeklinde anlaşılıyor. Ticari ve teknik taraflarını, yazma altyapısı gerekliliğini önemsemiyorlar. Ve işin kötüsü bir kısmı reklamcılık okuyor. Çok fena, çok... Oğuzhan Usta, ara sıra kulaklarınızı çınlatıyorum, ilk adımlarımı hatırlıyorum, onlara da ilk adımları için önerilerde bulunuyorum.

27 Nisan, 2005 15:38  

Yorum Gönder

<< Home