Pazar, Mart 15, 2009

Bu Pazartesi Zihni

Sevgili 'defterdaşlarım', Ersin Salman'ın (ve büyük ihtimalle Levent Tuna'nın da) bu Pazartesi akşamı 19:30 itibariyle Zihni'de olacağı bilgisini aldık (Teşekkürler HM). Tanışmak, buluşmak, görüşmek, güzel bir akşam geçirmek isterseniz sizi de Zihni'ye bekleriz.

Cuma, Mart 13, 2009

Kriz var!

Krizden önce de kriz vardı. Reklamcılık krize girmek için kriz filan beklememişti ki... Çoktandır, müşterinin elinde oyuncak, gözünde köle olmuştuk. Ama şimdi durum çok daha vahim tabii. Markalar, iletişimlerini teslim ettikleri kuruma herhangi bir saygı beslemediği gibi, kriz ortamını kullanarak ajansların haysiyetiyle oynamaya başladılar. İş bittikten sonra brif değiştirmeler, ppm yaptırıp filmden vazgeçmeler, başkasının emeğine kafasına göre fiyat biçmeler, her gün gitmekle tehdit etmeler... Ve hepimizin her gün şahit olduğu neler, neler... Ajanslar krizi en az hasarla atlatabilmek için şimdi tüm bunlara eyvallah diyor. Peki kriz bitince ne olacak? Krallığa alışan müşteri, çıktığı Kaf Dağı'ndan, gerisin geriye ovalara, köylülerin arasına nasıl inecek? Nazlanmaya, emirler yağdırmaya, her istediğini almaya, bir düdüğüyle kelli felli adamları koşa koşa ayağına getirmeye alışan şişmiş egoların havası nasıl alınacak? Biz böyle bir ortamda onurumuzu nasıl koruyacağız? Yaptığımız işten nasıl nefret etmeyeceğiz?

Tabii ki söylemesi yapmasından çok daha kolay olan bir çözüm var. Kararlılık isteyen, zincirdeki tüm halkaların sağlam durmasını gerektiren bir çözüm. Bu çözümün adı doğru bildiğini yapmak. Müşteriye rağmen, krize rağmen yapmak. Cümle ünlem istemiyorsa o ünlemi oraya koymamak, tasarımın dengesini bozuyorsa o logoyu büyütmemek, yetişmeyecek işi insanlıktan çıkarak yetiştirmek yerine yetişmeyeceğini açıkça söylemek. Ama bunu başarmak için yazarından, kreatif direktörüne, müşteri temsilcisinden ajans başkanına kadar herkesin sağlam durması gerekiyor. Yazar yılar ve o ünlemi oraya koyarsa o duruş çöker. Art direktör sıkılır da alsınlar büyük logolarını derse o duruş çöker. Kreatif direktör, geceli gündüzlü çalışır yetiştiririz derse o duruş çöker. Müşteri, işleri hızlandırmak için ajans başkanını aradığında, müşteri temsilcisinin verdiğinden farklı bir cevap alırsa o duruş yerle bir olur. İşle ilgili verilen bir kararın arkasından tek bir kişinin bile çekilmemesi, doğru bildiğini sonuna kadar savunması gerekir. Ajanslar, yaptıkları işin değerini ancak böyle bir mücadele sonunda hak ettiği irtifalara geri çıkarabilir. Ve tabii ki bu mücadelesini haklı çıkaracak kalitede yaratıcı işle... Secret'tan fırlamış gibi görünen bir cümleyle bitireyim.
Evet, biraz cesaretle bu krizi bitirebiliriz.

Çarşamba, Mart 04, 2009

Tuhaftır, bugün içimden yazmak geldi.
Tuhaftır diyorum.
Çünkü yazmak, iş dışında yaptığım bir şey değil.
En son lisedeyken içimden gelenleri yazıya dökmüştüm.
Bir daha aynı cesareti bulamadım.
Böyle bir topluluğa yazmanın cesaretle ne ilgisi olduğunu açıklamaya gerek yok herhalde...
Bugünün diğerlerinden farkı ne?
Onu da bilmiyorum.
Ama içimden geldi bir kere.
Bu mobilyaların ne rahat, şu mağazanın ne ucuz, o sitenin ne konforlu olduğu değil...
Başka şeyler söylemek istiyorum.
Daha benden, daha içten.
Marka olmadan. Müşteri olmadan. Revizyon olmadan.
Sadece benden.
Başlıyorum o zaman...
Hazır mısınız?
Merhaba!
Ben, Levent Onur Özdoğan.
Türkiye'nin X kuşağından.
Yani bir şeyleri değiştirmek isteyen...
Ama o gücü nihilizmin satır aralarında kaybeden.
Bu arada kafiye için özür dilemek istiyorum.
Yazıyı daha havalı mı kılıyor daha klişe mi bilemiyorum.
Aslında biliyorum.
Sonuçta hayatımı reklam yazarak kazanıyorum.
Ve içten içe, düzyazıda kafiyenin klişe olduğunu biliyorum.
Ama engel olamıyorum.
Rum, rum rum!
Neyse...
Olan oldu bir kere.
Diyorum ki; kriz çok popüler bir konu.
Ondan bahsedelim.
Ama bir dahaki sefere...