Peki kinlenmek güzel midir?
(Yorum olarak değil de yeni bir konu alarak açtığım için özür diliyorum ama buna hakkım olduğunu düşünüyorum!)
“ama benim yazdıklarım daha güzeldir mantığıyla kirletilmemiş olurdu”
Bir sloganı eleştiriyorsunuz, biri, Ayça, sloganı kirlettiğinizi söylüyor!
Bunlar bu cüreti nereden buluyorlar?
Yoksa biz mi verdik!
Gerçekten de hiçbir beyaz bunları durdurmaz!
Yazınıza teşekkür ederim Kağan İşmen. Ama Kramozof Kardeşler’de bir özür dileme sahnesi vardır. Şöyle: Adam haksız yere bir adamı düelloya davet eder... Sonra haksızlığını anlar... Bir gece geçer. Gider düelloya... Silah üzerine doğrulur. İlk olarak, hakaret ettiği adam ateş edecektir... Kurşun yanağını sıyırır. Sıra kendisindeyken silahını atar rakibinin ayaklarına ve özür diler... Nasıl yahu, derler, bunu şimdi mi söylüyorsunuz... Evet, der adamımız, önce silahın önünde durmam gerekiyordu...
Hakaretler herkesin önünde yapıldı yapılıyor. Gizli bir özür dilemeyi kabul etmemi beklemeyin benden…
Tabii ben özür de beklemiyorum artık, tek umudum Ali ve Ayça’nın susmaları ve üçüncü bir kişinin açık ya da gizli hakaret içeren bir metin daha yazmaması…
Can Yücel Metin bazen genç ve ukala bir reklam yazarı olduğunu söylüyor ama çok daha önemli bir şey daha söylüyor: Bunun farkında olduğunu ve bundan nefret ettiğini. 30’lu yaşlara gelmiş ve hala farkında olmayanlara, üstelik göğsünü gere gere ukalalığını densizliğe dönüştürerek Ortak Defter’e yazanlara bu bir ders oluyor mu…
O kadar pişmanım ki sloganı eleştirdiğime! Ben neden pişmanın bunu bir sorar mısınız kendinize…
Arkadaşlar farkında mısınız: Yavaş yavaş susturuluyoruz. Böyle hisseden başkaları yok mu? Ne kadar şevkle, zevkle, kendilerinden nasıl emin yazıyorlar saldırıyorlar. Ben emin olduğumu düşündüğüm eleştirimi yazarken bile çekindim. Kimseyi kırmayayım diye çekindim…
İşin ilginci, ben ustalardan çekinmedim. Bu gençlerden çekindim. Bir yerde ustalardan değil de gençlerden çekiniliyorsa…
“ama benim yazdıklarım daha güzeldir mantığıyla kirletilmemiş olurdu”
Bir sloganı eleştiriyorsunuz, biri, Ayça, sloganı kirlettiğinizi söylüyor!
Bunlar bu cüreti nereden buluyorlar?
Yoksa biz mi verdik!
Gerçekten de hiçbir beyaz bunları durdurmaz!
Yazınıza teşekkür ederim Kağan İşmen. Ama Kramozof Kardeşler’de bir özür dileme sahnesi vardır. Şöyle: Adam haksız yere bir adamı düelloya davet eder... Sonra haksızlığını anlar... Bir gece geçer. Gider düelloya... Silah üzerine doğrulur. İlk olarak, hakaret ettiği adam ateş edecektir... Kurşun yanağını sıyırır. Sıra kendisindeyken silahını atar rakibinin ayaklarına ve özür diler... Nasıl yahu, derler, bunu şimdi mi söylüyorsunuz... Evet, der adamımız, önce silahın önünde durmam gerekiyordu...
Hakaretler herkesin önünde yapıldı yapılıyor. Gizli bir özür dilemeyi kabul etmemi beklemeyin benden…
Tabii ben özür de beklemiyorum artık, tek umudum Ali ve Ayça’nın susmaları ve üçüncü bir kişinin açık ya da gizli hakaret içeren bir metin daha yazmaması…
Can Yücel Metin bazen genç ve ukala bir reklam yazarı olduğunu söylüyor ama çok daha önemli bir şey daha söylüyor: Bunun farkında olduğunu ve bundan nefret ettiğini. 30’lu yaşlara gelmiş ve hala farkında olmayanlara, üstelik göğsünü gere gere ukalalığını densizliğe dönüştürerek Ortak Defter’e yazanlara bu bir ders oluyor mu…
O kadar pişmanım ki sloganı eleştirdiğime! Ben neden pişmanın bunu bir sorar mısınız kendinize…
Arkadaşlar farkında mısınız: Yavaş yavaş susturuluyoruz. Böyle hisseden başkaları yok mu? Ne kadar şevkle, zevkle, kendilerinden nasıl emin yazıyorlar saldırıyorlar. Ben emin olduğumu düşündüğüm eleştirimi yazarken bile çekindim. Kimseyi kırmayayım diye çekindim…
İşin ilginci, ben ustalardan çekinmedim. Bu gençlerden çekindim. Bir yerde ustalardan değil de gençlerden çekiniliyorsa…
14 Comments:
O kadar umrumda değil ki hakkımda yazdıkların ve düşündüklerin, önünde yerlere kadar eğilir, gözyaşları içinde ayaklarına kapanır, sen ayaklarını sanki çamur sıçramışçasına uzaklaştırmaya çalışırken ben var gücümle bağırırım: Özür dileriiiiim! Özür dileriiiiiiiiim! N'ooooooluuuuuur affet beni! Ben eşşeğiiiiiiim! Ben eşşeğiiiiiiiiiiim!
Zola imzalı bir cümle var bende
hangi bağlamda söylediğini bilmiyorum,
bir yerde okumuşum ve almışım.
“Nefret kutsaldır”
diyor Zola.
Karşı olmak istiyordum,
nefret etmemek gerekir anafikirli bir metin yazmak istiyordum buna karşı
o yüzden almıştım.
Ama Can Yücel Metin yazdı:
“Bazen genç ve ukala bir reklam yazarı oluyorum ve bundan nefret ediyorum” dedi.
Kutsaldı.
Zola hangi bağlamda söylemişti, ne kastetmişti hala bilmiyordum ama nefret etmenin kutsallığını gördüm.
Hatalarından nefret etmek…
Bu kutsaldır arkadaşlar…
Bence reklam yazarı olmayalım bir saatliğine bir dakikalığına…
Reklam yazarıyım, yazarım, şuyum buyum desek ne olur, Can Yücel Metin hatamdan nefret ediyorum demişti.
Sizin için bundan sonra dünya değişmedi mi…
Parmakla gösterilmenin ne demek olduğunu gerçekten biliyor musunuz.
Ben Can Yücel Metin’i parmakla gösteriyorum…
Ona saygı duyuyorum…
Siz kendinize saygı duyuyor musunuz…
Hatalarımdan nefret ediyorum türü bir cümleyi kurmadıkça “yazar” olsanız da önemli olmayacağınızı bilmiyor musunuz…
Genç arkadaşları kazanalım!!!
Bence kazanmıyoruz kaybediyoruz… Çünkü onlar kaybediyorlar, kendilerini kaybediyorlar…
Arkadaşlar birilerini kazanacağız diye kapınızı herkese açamazsınız.
Birileri de elensin yahu.
Ortak Defter bir hayırseverler derneği değil, yanılıyor muyum…
Ali’yle Ayça’yla ilgili fark ettiğiniz bildiğiniz bir yetenek, bir özellik varsa lütfen söyleyin, onlara özel davranalım.
Yoksa…
Bu insanlara özel davranmayın çünkü hak etmiyorlar…
Ortak Defter onu hak etmek isteyenlerle devam etmeli. Bir bedeli olmalı buraya yazmanın: Dikkatli olma, haddini bilme, hata yaptığında özür dileme… Benim aklıma gelenler bunlar…
Bunu özümsemeyen insanların burada yazıp yaşayıp ilerde ajans kuracaklarını düşünmüyor musunuz, böyle ajanslarla çok karşılaştığımız için neden yakınıyorsunuz. Bunun suçlusu biz değil miyiz… Burada ağzına geleni söyleyebilen insanlara bir özür bile diletemiyorsak, biz reklamcılıkla ilgili doğru bir şey yaptığımızı nasıl düşünebiliyoruz ve neden şikayet ediyoruz sektör şöyle sektör böyle diye!
Ali bu kadar laftan sonra özür dileyemeyebilirmiş!
Ali yok arkadaşlar!
Ali var.
Ama Ali yok!
Ali benden ve Ortak Defterden özür dileyecek ve özür dilediği için göğsünü gere gere burada yazmaya devam edecek.
Nefret kutsaldır.
Özür de kutsaldır.
Kimse burada Ali’nin kapı arkalarında özür dilemesi için metin yazmasın, yeter, özür dilemenin gururlu bir eylem olduğunu kanıtlayacak bu adama kimse kaçamak yollar önermesin ve Ali gururla özür dilesin, tabii dileyecekse, bunu gerçekten istiyorsa ve nefret etmeye başlamışsa bana yazdıklarından…
Ali’yi kazanmak istiyorsak dersini almasını sağlamak zorundayız…
Ve kirlenmek de güzeldir…
Hiçbir beyaz bizi gerçekten durduramaz…
Her slogana varım…
Ama şu an slogan istemiyorum…
Kimse slogan yazmasın artık…
Herkes beklesin…
Bir şey olmasını beklesin artık…
Ali özür dilesin…
Ali… duyuyor musun…
Bu konuda söylemek istediklerim o kadar dağınık ve serseri bir şekilde dolaşıyor ki kafamda... İki lafı nereden birleştirmeliyim, nereye yerleştirmeliyim bilmiyorum. Nedeni ise çok açık: Öfke. Gerçekten öfkeleniyorum. Bu genç ve ukala ve dahi tashih nedir bilmeyen ama kendini “yazar” diye konumlandıran insanlar, bana, mesleğime, onca yıllık emeklerime haksızlık (hatta hakaret) gibi geliyor. Bundan kısa bir süre önce, bir ustamızın önderliğinde gençlere yol gösterecek, onlara yardımcı olacak bir oluşuma davet edildim. Ben oraya “kalfa” olarak gittim. Yine bir “kalfa” dostumun ısrarıyla. Lakin gördüm ki daha “çırak” diye bile nitelendirilemeyecek “bebe”ler, bırakın bizi “usta”ya bile “sen” diye konuşuyor. Affımı istedim oradan, duramadım, öfkem yüzünden.
Özür meselesine gelince... Bırakınız canım özür dilemekle de olmuyor bu işler... Özür dilemekle, her ağzına geleni söylememeyi, düşünerek yazmayı, yazdığını seksen kere okuyup öyle insanlarla paylaşmayı, ustaya ve dahi kalfaya saygıyı mı öğrenecekler...
Bırakın allahaşkına...
Bu gençler kazanılmaz, en azından kazanılmıyor, bunu gördüm. Emeğe, döktüğümüz dile yazık. Katıldığım bir nokta var. Ortak Defter “hayrat” değil. Edebini bilmeyenin edebiyat yapmaması gerektiğini bilmesi gerek.
Tavır sert ve net olmalı.
Not: Ben ki şu iki satır yazıyı yollayıp, yollamamak konusunda çekinceler yaşıyorum, varın gerisini siz düşünün. Bu, genç olmayı marifet sayan, ukalalığı kendilerine unvan yapan tayfa bile çekinmezken...
Ayşe Tüzel'e...
Pardon, Sayın Ayşe Tüzel'e...
(baska bir baslık acmadan, direkt olarak buraya, yazınızın altına...)
Nedense "bebe" olarak bir cevap yazmak istedim size... "oluşum"dan biri olarak... Ben sizi tanımıyorum. Ben sizi Ayşe tüzel olarak da tanımıyorum, kalfa Ayşe Tüzel olarak da... Lütfen kusura bakmayın ama saygıyı ve sevgiyi sizin bize duyduğunuz öfkeden öğrenecek değilim, değiliz! Ustaya sen diyormuşuz... Hiç öfkelenmeyin buna. Kendinizi yıpratmayın boş yere. İnsanların kurdukları özel ilişkileri, hiç de sizi ilgilendirmeyen özel ilişkileri, bu tip bir üslupla yargılamanızı ve bunu kendinize sorun etmenizi düşünün bence.
Orada duramadım diyorsunuz, orada durmanızı isteyen kaç kişi oldu acaba bunu biliyor musunuz? Çıraklara yol göstermekten ve öğretmekten bahsedenlerle dolu bu bizim sektör, bir de bundan hiç söz etmeden onlarca yüzlerce insan ya da "adam" yetiştirenler var. Sevgim de saygım da onlara... Öfkelendirmişiz sizi... Kusura bakmayın!
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Ortak Defter'e sık yazan biri değilim. Hatta uzun zamandır hiç yazamadım. Ama şu son okuduklarımdan sonra o kadar canım sıkıldı ki, yazsam ayrı konu yazmasam ayrı...
Sayın Murat Sohtorik, size sakin olunuz demekten başka bir desteğim olamıyor ne yazık ki. Böylesine nefret dolu kelimeleri elbette hak etmediniz. Nutkum tutulmuş durumda. Şok içindeyim. Rahat olunuz. Sözler sahiplerini temsil eder derler...
Genç kalemlerin, orta yaşa karşı savaşı bazen acımasız olabiliyor. En ufak bir fikrinizde dahi hemen iğnelemelerle eleştiriliyorsunuz. Yaşım 34 ve daha neler göreceğimizi merak ediyorum. Dilerim daha büyük artçı sarsıntılar yaşamayız...
Lütfen artık yıpratmayalım birbirimizi.
Tüm kalemlerden küçük bir ricamdır bu.
Sevgi ve saygılarımla...
SON YAZI
Arkadaşlar!
Yeter!
Israrla yeni konu açmadan, yazılanların altına yazmaya devam ediyorum.
Burada olma amaçlarımızın fazlasıyla dışına çıkmaya başladık!
Meğer provakasyona ne kadar açık bir grupmuşuz da, haberimiz yokmuş!
Bu mudur Ortak Deter?
70 kişinin önünde konuştuğunuzu, tüm bu tartışmaları 70 kişinin önünde yaptığınızı hatırlatmak isterim son bir kez daha.
Bu grubun direnç noktası bir genç Ali'ymiş demek ki. Ya bu gereksiz tartışmayı artık kesip, Ortak Defter gibi Ortak Defter olalım, ya da tası tarağı toplayalım hepimiz.
Buranın, diğerlerinden bir farkı olmayacaksa, biz de olmayalım burada! Hayatımızda indirgeye indirgeye bir tek Ortak Defter kaldı zaten, o da böyle olacaksa...
Öğretmenlik kutsaldır ama, öğrenciliği bırakan öğretmen, öğrenmeyi de bırakmış demektir benim için.
Ne oluyor!
Kağan İşmen kimdir…
Ali ve ayça gibi ukalalardan biri mi…
Son Yazı diye başlık atma hakkını nerden buluyor.
Kim “yeter” diyor.
Siz kimsiniz Kağan İşmen?
Benim adım Murat Sohtorik.
Bu konuyu üzerinde daha da yoğunlaşarak devam ettireceğim.
Siz kim oluyorsunuz da engelliyorsunuz!
Olayın reklamcılıkla ilgisiz olduğunu savunacak kadar uzak mısınız konudan.
O zaman başka konu açın, bizim konumuz sizi neden rahatsız ediyor…
Tüm büyüyü bozdunuz.
Burayı neden yönetmeye kalkıyorsunuz.
Siz kimsiniz...
Sayın Sohtorik, defter ortaklarının iyi niyetli ricalarını dikkate almayarak, konuyu "o da kim, bu da kim" çizgisinde sürdürmenizden ciddi rahatsızım.
Özel olarak birkaç gün önce size e-posta yollamıştım. Lütfen konuyu burada bitirelim ve hayatımıza devam edelim.
Teşekkürler.
Bilincin sonsuz güzellikteki evreninde ayaklarıyla değil ama kafalarıyla yolculuk eden değerli yazar arkadaşlarım!
Düşüncenin "dişi" olduğunu, mutlaka bir şeyin doğmasına sebep olduğunu sizler de benim kadar yakından deneyimliyorsunuzdur. Bizler bu yüzden bırakın yazdıklarımızı ve konuştuklarımızı, düşüncelerimizi bile güzelleştirmek zorundayız. İnce, zarif, nezaket sahibi olmak, sadece yazarlığın değil, insanlığın gereğidir. Hatta düello yapacaksanız bile bu böyledir.
Kağan İşmen'in sözcüsü değilim. Ama yıllardır bu sektörde çalışan biri olarak, Kağan İşmen'i çok iyi tanırım. Kağan İşmen, daha buradaki birçok yazar kalem tutmayı öğrenirken, reklam yazarlığının bir meslek olarak kabul edilebilmesi için RYD'nin kurulmasına öncülük etmiş, elini her zaman taşın altına koymuş, insan yetiştirmiş, herkesin idealindeki reklam ajansını kurmayı başarmış bir adamdır. Benim anladığım kadarıyla burayı yönetmeye kalkıştığı falan yoktur, ama kalkışsa da hakkı vardır.
Bu defterde, birinin diğerine "sen kimsin" demesi benim hoşuma gitmedi. Burada reklam yazarlarından başkası yok.
Sayın Nokta Çelik ben de sizden rahatsızım, siz benden önce davrandınız...
Bu konuda yapabileceğimiz bir şey var mı.
Sizin bu sitenin moderatörü olduğunuzu duydum.
Doğru mu.
Ali'yi tanıyorsunuz di mi..
Eminim tanıyorsunuz.
Nerden anladım!
Onu desteklemenizdeki mantıktan, yani mantıktan yoksun desteklemenizden:)
Bence siz bu sitenin moderatörü olamazsınız.
Bu konuda bir şey yapabilir miyim...
Bakacağım...
Siz beni yasaklama, silme hakkına sahip misiniz...
Hakkına demeyelim yeteneğine:))
Yetiyorsa gücünüz silin...
Yoksa beni mantık düzleminde eleştirebileceğiniz en ufak bir şey yok...
Olamaz çünkü ben hayatımı reklam yazarı olmaya değil buna adadım
Şimdi...
Beni atın..
Ya da susun...
Bana ve Ortak Defter'e ukalalık yapan herkesi tespit edecek ve teşhir edeceğim...
Yakalanmayın...
Siz yazar görmemişsiniz eminim:))
Burada
kimse
kağan ya da
işmen olduğu için
değil
bağlamının içinde
yazdığıyla sorumlu olmalı
Kağan İşmen'in geçmişi beni ilgiendirmiyor...
Siz Murat sohtorik'in geçmişini biklmediğiniz için ben ekarteye çekilirim o zaman... Ayça Ali'yi desteklerhakaret ettiği halde. Nokta Ali'yi destekler sırf tanıdığı için... Ortak Defter de "körler ve sağırlar birbirini hafifler" tarzında devam eder...
Ben şunu bilirim: Bana bu sitede bu konuyu durdur yazma diyecek bir kişi değil kağan işmen...
bu hakkı var mı yok mu onu konuşalım...
ne yaptığını değil geçmişte, şu anda ne yaptığını, bunu yapmaya hakkı olup olmadığını söyleyin bana...
Söylüyorlar... Anlamıyorsun ki...
Vardır Kağan İşmen'in hakkı. Yetti mi? Yetmedi mi?
Kağan İşmen'in de vardır, Emrah Akay'ın da, Başak Kanat'ın da, Nokta Çelik'in de, Vahide Tandelen'in de... Şu sebeple vardır, ortak defter'de sakin sakin tartışılır, konuşulur, anlaşılır, yükselse de tansiyon bu kişilerle değil kişilerin yazdıklarıyla alakalıdır.
Tutturmuşsun saatlerdir "nokta aliyi tanıyor, ayçayı kağan tanıyor, beni kimse tanımıyor, hakem bulunn bana, kırmızı kart, sarı kart, yeşil kart"
Söyleyin bana demişsin... Denedim şansımı...
Yorum Gönder
<< Home