Perşembe, Ağustos 17, 2006

Ah, Soner !


Bu küçük, kara çerçeveli fotoğrafları görmekten nefret ediyorum. Sevdiklerimizi, tanıdıklarımızı birer birer bu hale getiren bir karanlık düzen var sanki bir yerlerde...

Çok saçma bir teselli belki ama, yine de not edeyim istedim. Hani hep James Dean, Marilyn Monroe'dan hareketle söylenir ya, genç ölen insanlar kafamızda hep genç kalırlar çünkü ihtiyar hallerini hiç görmemişizdir, göremeyeceğizdir diye, bakıp duruyorum Soner de sonsuza kadar resimdeki, tanıdığımız genç haliyle yer alacak hafızamızda. Kulağımızda hep o bildik kahkahasıyla çınlayacak. Ah, Soner..

5 Comments:

Blogger Maksude Kılınç said...

Tanımak her zaman şart değil. O küçük kara çerçeveden ben de nefret ediyorum.

İçim acıdı gerçekten, başınız sağ olsun.

18 Ağustos, 2006 10:56  
Blogger Ahu Serap Tursun said...

Aynı yaştayız...

Mekanı cennet olsun, ailesinin ve sevenlerinin başı sağolsun...

:(

18 Ağustos, 2006 11:02  
Blogger Ender Emiroğlu said...

koş, yakala, bırak, sıkı tut, ara, yaz, üzül, koş, iç, gül, ye, yeme, yürü, bak, gözat, öfkelen, uyu, ağla, ara, sor, iste, daha cok iste, keşfet, uzat, al, dinle, izle, at, fırlat, hayal kur, plan yap, çık, sırala, alışveriş yap, tatile çık, sevdiğin kitaplar, izlediğin filmler, umursama, yürü, koş, yakala, bırak...

ne önemi var şimdi bütün bunların, 33 yaşında, gül gibi çağında veda edip gidecekken, oyunun içindeyken kovalayıp kovalanıp işte biryerlerinden tutunup hayata yuvarlanıp giderken tam da küttttt diye orta yerine hayatlarımızın küttt diye düşüveriyor.

tüm üzdüğüm insanları arayacağım bugün, tüm kızdıklarımı, bana kırılanları, benim kızdıklarımı.

sanki unutma der gibi, sanki bak aklınızdan çıkardınız yine der gibi, sanki birbirinizin değerini daha iyi bilin der gibi.

kütt diye.

18 Ağustos, 2006 11:20  
Blogger Tuğçe Özel said...

Touchdown...

Sene 2001...

Kızlarla oturuyoruz, derin bir konu üzerinde tartışıyoruz. İçkiler konuşmanın hararetinden mi yoksa düşüncelerimizi aktarmaktan mıdır bilinmez, ısınmış.

Güleryüzlü arkadaşımız yanımıza geliyor ve "Amannn ne konuştunuz bu kadar, hadi kadeh kaldırın canım" diyor. Geçip gidiyor. "Bu kim" diyorum arkadaşa. "O bizim koruyucu meleğimiz :)" diye cevap alıyorum.

Hımm demek iyi birisi... diye düşünüp, konuşmaların içine tekrar giriyorum.

Sonra onu her gördüğümde, gülümsüyorum. Biliyorum ki 'o, iyi birisi'...

"Elmacı kadın"ı izlemişsinizdir, çok eski bir film... Gangster ona uğur getirdiğini düşündüğü elma satan kadını yerinde bulamayınca bir şeylerin ters gittiğini düşünür ve Brodway'in altını üstüne getirir. Keşke filmin devamı da bizim için aynı olsa... Nişantaşı'nı arasak tarasak ve Soner'i bulsak...

Gittiği yere bakmak aklımıza dahi gelmese... Ne güzel olurdu değil mi?

...........................................

18 Ağustos, 2006 13:46  
Blogger Kağan İşmen said...

Hiçbir yazıda geçmemiş... Belki bilmeyen vardır diye söylüyorum, Soner, kurulduğu günden bu yana, Touchdown'un barmeniydi.

Başımız sağolsun!
Çok genç, çok trajik bir ölüm.

18 Ağustos, 2006 16:57  

Yorum Gönder

<< Home