Bugünlerde...
Krizi, tam da yeni başlamışken yaşayan ‘genç’ bir reklam yazarıyım.
Yaşıtlarım kadar bilinçsiz ve kimsesiz olmadığımı düşünüyorum
ve kendimi şanslı görüyorum. Seviniyorum.
İki kez başladım ben reklamcılığa.
(ortaokuldaki reklamcı olma hayalini saymıyorum)
İlki Saatchi&Saatchi’de. En mutlu günlerimi yaşadım orada.
Yarın ajansa gelip gelmeyeceğimi merak eden abilerimiz vardı.
Adamım diyenler, sırtımızı sıvazlayanlar, kulağımızı çekenler,
ne biliyorlarsa öğretmeye çalışanlar, nasılsın diye soranlar...
Krize az kalaydı... Kriz geldi, geçirdi, geçti...
İki kez başlamak demek bir ‘son’ yaşamış olmayı
gerektiriyor gibi görünse de, bir gerilemeydi aslında yaşanan.
Hem de ne gerileme...
Ajansın stajer reklam yazarı oldunuz mu hiç
üzerinizde başka yazar ya da kreatif direktör olmadan?
Ya da çalıştığınız yerde, patron elinde puro içeri girerek
‘bugün n’aptınız lan ajans için’ dedi mi?
Ben bunları gördüm. Ne yazık ki gördüm.
İkinci başlangıç geçen yaz oldu. Sevgili Haluk Mesci sayesinde.
Ona bir mektup yazdım ve o bana sadece bir soru sordu.
Öyle bir soruydu ki...
Ben tekrar başladım ve ardından da kendimi MovidaPlus’ta buldum.
(teşekkürler sevgili O.Akay)
Bugün bir işim yok yani şimdilik işsizim..
Ama inancım ve kendime güvenim tastamam yerinde duruyor.
Beklemek bazen sıkıntı yaratsa da sakinliği kaybetmemek gerekiyor sanırım.
Krizden sonra gençler yardım istiyorlar evet.
Çünkü kimsesiz kaldılar.
Geçmiş yıllarda yaşadığım kimsesiz dönemden biliyorum..
Dergilere bakılıyor.
Ajanslar var, işler var, televizyon filmleri, dergi ilanları...
Packshot programına katılıyor insanlar ve
‘stratejimiz şuydu buydu’ diye anlatıyorlar. AA1 var, programı var.
Yarışmalar, partiler, ajanslar arası halı saha maçları,
akşam buluşmaları...
Yani piyasa diye bir yer var nasıl gidileceğine dair hiç bir kanıt yok.
Kitaplar var hayat hikayeleriyle dolu,
Ajans Ada anlat anlat bitmiyor.
Yeni adalar hayal ediyor gençler, kendi adalarını.
Ama...
Ama yardım eli uzatmayı ya da
el uzatmaya çalışmayı bırakmak gerekiyor şimdi.
Çünkü eller o kadar yukarıda kalıyor ki.
Eller ya yukarıda kalıyor ya da sözde...
Elele vermek gerekiyor artık. Belki de bir kaç basamak inivermek..
Ben nasıl başlanır bilemem. Nereden yola çıkılır nereye varılır.
Ama gidilmesi gereken bir yer olduğu kesin.
Bu arada bir nokta daha var o da işin diğer yanı.
Siz büyüklerimiz, sizler de haklısınz.
‘Merabaa ben reklam yazarıym’ deyip
anlamsız bir sırıtma ile ellerini tokalaşmak için uzatan insanlar tanıyorum ben.
Deneyimli olmak, ustalık biraz da bu değil mi zaten ?
İyiyle iyi olmayanı ayırabilmek ??
Sizlerden gelecek en önemli ve öncelikli yardım şu olmalı bence:
Gençlere bakmaya devam edin.
Cin olmamışları, özellikle de olamayacakları ayırın.
Ama adam olacaklara şans verin.
Ben her çağrılacağım görüşmeye,
heyecanla gideceğim.
Söz veriyorum.
Yaşıtlarım kadar bilinçsiz ve kimsesiz olmadığımı düşünüyorum
ve kendimi şanslı görüyorum. Seviniyorum.
İki kez başladım ben reklamcılığa.
(ortaokuldaki reklamcı olma hayalini saymıyorum)
İlki Saatchi&Saatchi’de. En mutlu günlerimi yaşadım orada.
Yarın ajansa gelip gelmeyeceğimi merak eden abilerimiz vardı.
Adamım diyenler, sırtımızı sıvazlayanlar, kulağımızı çekenler,
ne biliyorlarsa öğretmeye çalışanlar, nasılsın diye soranlar...
Krize az kalaydı... Kriz geldi, geçirdi, geçti...
İki kez başlamak demek bir ‘son’ yaşamış olmayı
gerektiriyor gibi görünse de, bir gerilemeydi aslında yaşanan.
Hem de ne gerileme...
Ajansın stajer reklam yazarı oldunuz mu hiç
üzerinizde başka yazar ya da kreatif direktör olmadan?
Ya da çalıştığınız yerde, patron elinde puro içeri girerek
‘bugün n’aptınız lan ajans için’ dedi mi?
Ben bunları gördüm. Ne yazık ki gördüm.
İkinci başlangıç geçen yaz oldu. Sevgili Haluk Mesci sayesinde.
Ona bir mektup yazdım ve o bana sadece bir soru sordu.
Öyle bir soruydu ki...
Ben tekrar başladım ve ardından da kendimi MovidaPlus’ta buldum.
(teşekkürler sevgili O.Akay)
Bugün bir işim yok yani şimdilik işsizim..
Ama inancım ve kendime güvenim tastamam yerinde duruyor.
Beklemek bazen sıkıntı yaratsa da sakinliği kaybetmemek gerekiyor sanırım.
Krizden sonra gençler yardım istiyorlar evet.
Çünkü kimsesiz kaldılar.
Geçmiş yıllarda yaşadığım kimsesiz dönemden biliyorum..
Dergilere bakılıyor.
Ajanslar var, işler var, televizyon filmleri, dergi ilanları...
Packshot programına katılıyor insanlar ve
‘stratejimiz şuydu buydu’ diye anlatıyorlar. AA1 var, programı var.
Yarışmalar, partiler, ajanslar arası halı saha maçları,
akşam buluşmaları...
Yani piyasa diye bir yer var nasıl gidileceğine dair hiç bir kanıt yok.
Kitaplar var hayat hikayeleriyle dolu,
Ajans Ada anlat anlat bitmiyor.
Yeni adalar hayal ediyor gençler, kendi adalarını.
Ama...
Ama yardım eli uzatmayı ya da
el uzatmaya çalışmayı bırakmak gerekiyor şimdi.
Çünkü eller o kadar yukarıda kalıyor ki.
Eller ya yukarıda kalıyor ya da sözde...
Elele vermek gerekiyor artık. Belki de bir kaç basamak inivermek..
Ben nasıl başlanır bilemem. Nereden yola çıkılır nereye varılır.
Ama gidilmesi gereken bir yer olduğu kesin.
Bu arada bir nokta daha var o da işin diğer yanı.
Siz büyüklerimiz, sizler de haklısınz.
‘Merabaa ben reklam yazarıym’ deyip
anlamsız bir sırıtma ile ellerini tokalaşmak için uzatan insanlar tanıyorum ben.
Deneyimli olmak, ustalık biraz da bu değil mi zaten ?
İyiyle iyi olmayanı ayırabilmek ??
Sizlerden gelecek en önemli ve öncelikli yardım şu olmalı bence:
Gençlere bakmaya devam edin.
Cin olmamışları, özellikle de olamayacakları ayırın.
Ama adam olacaklara şans verin.
Ben her çağrılacağım görüşmeye,
heyecanla gideceğim.
Söz veriyorum.
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home