Pazartesi, Şubat 05, 2007

Cumartesi Günkü Ortak Defter Buluşması

Cumartesi günü saat 2. 30’da Zihni’nin karşısındaki parktayım... Elimde Hürriyet gazetesiyle oturuyorum. Saat 3’e doğru Zihni’nin önünde reklam yazarlarını beklerken beni Türk polisi yakaladı. Kimliğimi sordular, reklam yazarıyım dedim. Onlar da bana biz de “Türk polisiyiz görevimizi yap›yoruz” deyip beni yakındaki bir kulübenin içine götürdüler. Kulübenin içinden Zihni’nin önü gözüküyordu. Benim gözüm Zihni’nin önünde tabii... Bir “zihni sinir” procesiyle polislerin ellerinden kurtulmayı başardım.

Saat 3’te İnci geldi. Yan›nda art direktör ve müşteri temsilcisi iki arkadaşıyla( Gülçin ve Zeynep merhaba : ) ) Ben ve İnci’nin ajansından gelen iki arkadaşla akşamı yapacağımız yere gidip oturduk. Ardımızdan İnci geldi. Reklam yazarlığını konuşturup Zihni’ nin kapısına not bırakmış sonradan gelecekler için... Notu gören de kolayca bizi buldu zaten.
Not başarıya ulaştı tabii ki.

İnci bize “çikolata fabrikasIndan” çikolata (crunch, buneo, ferrer rocher) getirdi.
İnci Wonka!

Burak Mağralı'nın güzel sesini dinleyemedik. Çünkü ortamda vokal yapacagı bir ortam yoktu. Başka zamana artık dedik.

Reklamcılığı kurtarmaya çalıştık

Nokta Çelik’in kahkaları neşemize neşe kattı, Nokta’nın yanında gelen gazeteci arkadaşları ise ayrı birer neşe kaynağıydı

Nokta, fotoğraf çekmeyi bilmiyormuş gibi yapıp çok güzel bir fotoğraf çekti.

Murat Kaya, fotoğraf makinesini getirdi. Açılışı o yaptı, devamını ben getirdim. Bir ara alkolünde etkisiyla ağzımda tarçınlı dilim elmayla kendimi çekerken yakaladım. Neyse allahtan Burak müdahele etti de tabaktaki mandalinalar ağzımda fotoğraf çekilmekten kurtuldular... Ben de gecenin delisi olmaktan. : )
Bu arada fotoğraflar sevgili Murat’ta. Kendisinden gecenin fotoğraflarını bekliyoruz.

Reklamcılığı kurtarmaya çalıştık ama yine kurtaramadık. Sonra reklamcılığı kurtarmaktan vazgeçtik.

Melih Cılga ile İnci Vardar, saçlarının uzunluğunu karşılaştırdılar. İnci’nin saçları daha uzunmuş.

Burak'ın (Mağralı) ajansta eğlenmek için çıkardığı harika ilan fikrini dinleyip sonra neden müşterilerin böyle fikirleri kabul etmeyeceği konusunda hemfikire vard›k.
Bu arada fikir harika başlığıyla, çok etkili görselleriyle ödüllüktü. Burak’ın fikrini mecralarda maceralarla göremeyecek olsak da, o fikir bizim ödüllerimizin hepsini o gece zaten aldı.

Zamanı geriye sardırmayı ve o günün aynısın tekrara yaşamayı düşündüm ama olmuyor, teknolojimiz yetmiyor...

Melih C›lga’dan harika çizgi roman hikayeleri dinledik.

Hepimiz İnci’yiz, hepimiz Vardar’›z.

Bir ara yine reklamcılığı kurtarmaya çalıştık ama yine başaramadık.

Gülçin ve Zeynep ayrıldı, üzüldük.
Nokta’lar kalktılar. Yine Üzüldük

Sonra Burak ve Murat da kalktı. Yine yine üzüldük.

Üç kişi kaldık (İnci Vardar, Melih Cılga, Ben).

Bir ara, barmenin vaay üç kişi kalmışsınız en sonunda, dedi€ini duyduk. Çünkü masamız o gün sadece reklam yazarlarına ev sahipliği yapmamıştı, müşteri temsilcisi arkadaşlarımız, haberci-gazeteci arkadaşlarımız, art direktör arkadaşlarımızı da ağırlamıştı..

Gelemeyen ortaklarımızı andık, keşke gelselerdi diye iç geçirdik, art›k bir dahaki sefere dedik. Rakılarımızdan, biralarımızdan birer, ikişer, üçer yudum da gelemeyen ortaklarımız için aldık. (Sonra bir baktık ki sarhoş olmuşuz. :))

Güzeldi, her şey çok güzeldi. Bir dahaki buluşmaya kadar güle güle deyip geceyi noktaladık.

Reklamcılığı yine kurtaramadık.


Not: İnci Wonka, senden e-posta bekliyorum. : )
waterfallcag@yahoo.com

5 Comments:

Blogger Maksude Kılınç said...

Cumartesi günü sabahtan kayınvalidem aşure yapacaktı. Bense akşam organizasyonu (bir sürpriz doğma günü partisi) yapacaktım ama yine de canım Rabuşum'a (k.validem, arada ona maunanne de deriz) gittim. Kadın çıldırmış, 50 litrelik kazanda aşure yaptı ben de süsleme yaptım, artist gibi gitti aşureler, dağıtıldı. Öğle saatlerinde can arkadaşlarımdan birinin kayınvalidesinin öldüğünü ve cenazenin o saatlerde kalkacağını öğrendim. Kayınvaledime ıslak bir öpücük atıp cenazeye gittim. İzmir'in medya ve reklam camiası oradaydı. Aklımdan, "birini öptük geldik, birini de ebediyete yolluyoruz, hayat ne garip" gibi birşey geçti.

Sonra kocam geldi beni aldı, aynı anda aldığım bir telefonla yine Rabuşum'a gittik. Çünkü bizimkiler (annemler, kızkardeşim, kızkardeşimin maun annesi ve onun annesi) oraya gideceklermiş aşure yemek için. Allahım ne kısır bir döngü bu. Daha akşam için hazırlık yapacağım.

Gittik, aşure yedik, çay içtik, kurabiye yedik (bu arada diyetisyen kontrolünde diyetteyim ama diyetisyenim bunları bilmeyecek!) saat 15 suları çıktık evden.

Akşamüstü ben evden çıkamadan arkadaşlarım bastırdı. Hep birlikte toplandık gittik, oturduk içtik, kalktık içtik, eve geldik bir vakit canımız Kanasta oynamak çekti, oynadık, yenildim, bir daha oynadık yendim. (İçki meselesini de söylemesem iyi olurdu, diyetisyenim duyabilir.)

Bir gün daha böyle bitti. İstanbul ve İzmir arası bilmem kaç kilometre ama kadehinizin "çın" sesini duydum, siz benimkinin sesini duydunuz mu?

05 Şubat, 2007 14:12  
Blogger Can Yücel Metin said...

Kaçan balık büyük olur, keyifli bir buluşma olmuş anlaşılan. Dileğim; bir sonrakinde orada olabilmek. Çağlayan İbiş'e de geçtiği özet için teşekkürler.

(Not: İmla zabıtası gibi takılmaktan nefret ediyorum, haddime de değil üstelik. Böylesine heyecanlı bir yazıdaki ufacık tefecik hataların, Çağlayan'ın gözünden kaçmış olabileceğini sanmıyorum. Pek önemsemedi galiba. Affına sığınarak, biraz daha dikkat etmesini söylesem bana çok kızar mı acaba?

05 Şubat, 2007 16:40  
Blogger Çağlayan İbiş said...

Tam aksine Can Yücel, söylediğin için sevindim bile. Uyardığın için teşekkürler.
Metni buraya aktarırken Türkçe karakter sorunu yaşadım. Ajansta işler yoğun, azalınca metni düzeltirim.

Bu arada keşke sen de orada olsaydın.
:)

05 Şubat, 2007 17:10  
Blogger Can Yücel Metin said...

Dediğim gibi; bir sonraki buluşmada erkenden gelip yer kapmak farz oldu. Yok işim vardı, yok çok yorgundum gibi yalanlara başvurmayacağım, kaçırma sebebim mis gibi üşengeçlik. Böyle fırsatlar insanın eline sık sık geçmiyor, umarım yakın zamanda tekrarlanır. Bir reklamcının, yanındayken kendini iyi hissedeceği iki kişiden biri psikologsa, diğeri de mutlaka yine bir reklamcıdır.

05 Şubat, 2007 18:10  
Blogger İnci Vardar said...

Herkes memnun ayrıldı sanırım ufak çaplı toplantıdan, sevindim. Darısı gelemeyenlerin başına.

Bir de sevgili vakanüvisimiz Çağlayan, o Zeynep değil, Demet. :)

05 Şubat, 2007 22:20  

Yorum Gönder

<< Home