Cumartesi, Ekim 21, 2006

hüzün

Hani şu çocukluktaki bayramları hatırlama konusu vardır ya, beni hep hüzünlendirir bilir misiniz?

Babaannemin içine hindistancevizi katılmış kahvesini artık içemeyeceğim, almaktan hiç vazgeçmediği renk renk akide şekerlerini yiyemeyeceğim için olabilir mi?

Babam onun için binbir çeşit çikolata ve şeker almasına karşın o hiç üzerine alınmaz, birini gönderir akide şekerleri aldırırdı. Her arife gününde hepimiz toplanırdık onda. Babaannem, hamurunun içine hafif karanfil koydurarak yaptırdığı yufka ekmeklerin arasına, illaki kendi kümesinden kestirdiği ve özenle haşladığı tavuk ile nohutlu pilav koyar, yoksullara dağıttırırdı. Eğer erken gitmişsek, dağıtıcının yanına beni de verir, bazı evlerdeki muhtaç yaşlılara, mendil içine koyduğu paraları benim vermemi isterdi. Ellerini öpmemi de sıkı sıkıya tembih ederdi. Dönüşte de görevi tam olarak yerine getirdiğimi anlatır, bol havadis verirdim.

Babaannem.. ışıklı yüzü, minicik bedeni ve gülen boncuk gözleriyle şimdi, fotoğraflarda ve anılarımızda yaşıyor.

Çok yıllar geçti, bir daha hiç hindistancevizli kahve içmedim, karanfil kokulu yufka ekmek de yemedim.

Hüzünlenmek sadece babaannemle ilintili mi acaba diye düşünüyorum, belki. Zaman çok hızlı geçiyor. Neredeyse bir yılı daha bitirmek üzereyiz ve yeni bir bayram arifesindeyiz.

Benim hüznüm bende kalsın, size gülmek yaraşır.

İyi bayramlar ya da belki iyi tatiller...

5 Comments:

Blogger Ahu Serap Tursun said...

Son bir kaç yıldır, bayramlarda tatile gitmiyorum ve ailemle birlikte olmaya özen gösteriyorum. Bu bayramda da ailemleyim. Çocukluğumun bayramları gibi olmasa da, bir arada olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Her şey gönlünüzce olsun...Tüm ustalarımın bayramını en içten dileklerimle kutlarım.

21 Ekim, 2006 15:33  
Blogger Çağlayan İbiş said...

Ben de Ankara'dan Ortak Defter yazarlarımıza mutlu bayramlar dilerim...
:)

21 Ekim, 2006 15:59  
Blogger Haluk Mesci said...

Maksudecim, kardeş,

Babaannem de seninkine benzer biriydi. Hoş şeyler hatırlattın.

Bir soru, öneri: Babaannenden gördüğün bu dünya güzeli incelikleri, aynen sen uygulayabilirsin! Birkaç çocuğun, ihtiyarın tekrardan bayramlarını renklendirebilirsin. Elinden gelir.

Belki o zaman babaannen de hoşnud olur. Maksude, kızım benim, ne iyi ettin der. Gülümser sana...

21 Ekim, 2006 16:04  
Blogger Murat Kaya said...

Hindistancevizli kahve...

Bir "başarı hikayesi" olarak dinlemiştim bunu. Yanlış hatırlamıyorsam Tire'de, yol kenarında bir kahvenin sahibinde bu hindistancevizli kahveye rastlamış birileri anlatıyordu.

"Adam kahveyi hindistancevizli yapıyor. Ürüne farklılık katmış. Kendi buluşuymuş. Bravo.." diyorlardı.

Güzel bir okuma parçası tadında anlattığınız anıları okurken aklıma geldi bu "başarı hikayesi".

23 Ekim, 2006 11:49  
Blogger Maksude Kılınç said...

Haluk, bunlar nasıl yaşatılır ki? Karanfilli yufka yapma şansım hiç yok. Hadi yüz güldürme işini geç, onu yapıyoruz ama karanfilli yufka, nerede bende o yetenek.

Ege köylerinde, eskiden beri kahve içine bir takım çeşniler koyma geleneği vardır. Aslına bakarsan Murat, daha çok eskiler bilir bunu. Yasemin kurutup dövüp koyan bilirim. Şimdilerde Türk kahvesinin binbir çeşit aromalısı yapılıyor ama o eski tat yok. Sanırım illaki babaannelerin eli değmeli.

26 Ekim, 2006 12:11  

Yorum Gönder

<< Home