Salı, Ekim 17, 2006

Edep, bilinç. Edebi bilinç. Edebi linç.

Linç No:1
Edebiyat açısından, ortada yazma eyleminin tekilliği, yazana göreliği ve
okuyana kalmışlığı gibi pürüzsüz bir gerçek varken;

Bir yazarı eleştirirken, hayatını yazarak kazanan ve yazmanın ne olduğunu bilen,
bilmesi gereken insanlar gibi davranamamak.

Linç No:2
İmzalı eleştiri yazmayıp, başka bir yazardan alıntıladığı eleştiri metninde gusto, kalite, objektivite aramamak, edebi linç eylemini başka bir yazar üzerinden gerçekleştirerek Ortak Defter’i yazarların değil, söverlerin defteri haline getirmek. Ortak Defter’le, bayrak, kitap yakanlar arasındaki çok ama çok anlamlı farkı hızla ortadan kaldırmak.

Linç No:3
Her ödülün doğasında var olan tartışmalı durumu ve ödülün verene göreliğini unutarak,
bir yazarı bu ödülü aldı diye cezalandırmak, ödülle birlikte yazarı da yere yapıştırmak.

Linç No:4
Yüzyıllardır felsefenin, edebiyatın, güzel sanatların ve hatta tüm bilimlerin evrensel boyutlara taşımaya çalıştığı, evrensel boyutlarda tartışmaya çalıştığı düşünce özgürlüğünü eve kapatarak insan düşüncesindeki akışı ehlileştirmek.

Linç No:5
Bu kötü olayı, yani yazarın ödüle layık görülmesini, yıllardır sürdürdüğü/sürdürmüş olabileceği pazarlama planının bir sonucu olarak göstererek, ekmeğini yediğimiz mesleğimizi, bu mesleğe sahip olmayanların gözünde kepaze bir işmiş gibi göstermek. Pazarlamanın yanlış ve kötü emelli ellerde nasıl bir dinamite (Nobel’inki gibi) dönüşebileceğini tüm insanlığa kanıtlayarak içimize su serpmek.

Linç No:6
Önümüzdeki yıllarda, Nobel Tıp Ödülü’nü alabilecek genç doktor arkadaşlarımıza veyahut Nobel Barış Ödülü alabilecek bankacı kardeşlerimize bu ‘Öcü Ödül’ün ne kadar fesat birşey olduğunu anlatarak onların hedeflerini değersizleştirmek.

Linç No:7
Bu sahtekar Fıransızların (‘Soykırım yoktur!’ cümlesinin yasaklanmasına “d’accord” demiş olması muhtemel Fıransız Aslanları’nı kastediyorum) evsahipliği yaptığı, kurumsallaşmasına öncülük ettiği çeşitli çap ve ebattaki yaratıcılık ödülleri konusundaki hedeflerimizi değersizleştirmek.

Pirinç No: 1
Allah için Fıransızlar meselesinde çok ileri gitmedi bu defter. Nedense yazarın ipliğini –bunda soyadının Pamuk olmasının bir etkisi var sanırım- pazara çıkarmayı tercih etti.
Alınlık ve ardından gelen 4 paragraf itibarı ile yazı gergin başladı/yürüdü ama yaza yaza o gerginlik gitti üzerimden. Linç No: 5 ve 6’dan sonra sırıtmaya başladım. 7’nin varlığı bu yüzdendir. Şimdi ayıkla lincin taşını.

Berdevam:
Peki, yazdıklarını kitaplaştırmış bir insan olarak ben, Orhan Pamuk’u, Abdurrahman Dilipak’ı, Soljenitsin’i, Oğuzhan Akay’ı, Haydar Ergülen’i, Orhan Veli’yi, Murat Uyurkulak’ı, Murat Sohtorik’i, Gani Müjde’yi, Bedri Rahmi’yi, şu günlerde bir yandan kitabıyla uğraştığını bildiğim Murat Kaya’yı, Lautremount’u, Tolstoy’u, Maksude Kılınç’ı, Nazım’ı, Vatan Şaşmaz’ı yazardan sayıyor muyum? Ben kimim?

Sona Doğru:
Unutmamak lazım;
Tarih eser verenleri hatırlar, onları yok sayanları değil.

Sona Köşebent:
Kendi türünü katleden bir Caretta Caretta.

Son:
Gergin bitti.

3 Comments:

Blogger Eda Çizioğlu said...

Çok teşekkürler, hislerime tercüman olmuşsunuz.

18 Ekim, 2006 00:31  
Blogger Nurettin Yay said...

Kendini çok saklama Tansu :)Etkili bir yazı, bayıldım doğrusu. Teşekkürler.

18 Ekim, 2006 10:31  
Blogger Hatice Üzgül said...

Kusura bakmayın Tansu bey, ben de yazma eyleminin tekilliğini, yazana göreliğini ve okuyana kalmışlığını kullanarak Orhan bey hakkında düşüncelerimi söylemiştim.

Belki burası yeri değildi, kusura bakmayın. Ama burada kimi kitaplar ve yazarlar hakkında daha önce de konuşmuşluğum vardır. Tek fark, şimdiki eleştirel oldu.

Haddim olmayarak söylemek istediğim; her ödülün doğasında tartışmalı bir durum varsa, benim de bunu tartışma hakkım yok mudur acaba? Ödül aldı diye kimsenin Orhan Pamuk'a bir ceza verdiğini de duymadım. Bence ödülü kimse küçümsemiyor. Benim düşünce akışım bu yöndeydi o kadar.

Hak eden hak ettiği ödülü alabilir tabii. Fakat, ödülünü Ermenilerle kutlayan birinin aldığı Nobel'i ben Türkiye'nin kazancı olarak benimseyemiyorum. Yapamıyorum, kusura bakmayın.

Belki sizi bu gönderiyi yazmaya iten eleştiriler arasında benimki de var (ya da yok) Ama burada herkesin sinirlenip de kimsenin sınırını aşmadığı bir konu açıldı. Açılmasaydı keşke diyorsanız, haklı olabilirsiniz.

Böyle bir konu yüzünden lütfen Ortak Defter'e yazmaktan vazgeçmeyin. Haksız olabilme gibi bir ihtimalim var ama bu Ortak Defter'in genelini bağlayan bir durum değil.

Yazma eyleminin tekilliği diyelim mi? :)

-Lütfen yazmaya devam edin. Burada benim yazdıklarımdan daha çok sizin yazılarınız olmalı.-

18 Ekim, 2006 12:53  

Yorum Gönder

<< Home