Açıklama
Tansu'nun yazısını okudum ve tepkisini benim de yazımda belirttiğim şekilde 'aşırı' buldum. Aşırı üzüntü... Aşırı duygusallik...Tansu, yıllardır tanıdığımız, sevdiğimiz biri. Değerli meslektaşımız...
Üzülmesi üzer bizi. Sanırım tepkisi de A. Taner Kışlalı'yla ilgili olarak yapılan alıntıyı içeriyor. Ama ucunun bana da dokunduğunu biliyorum. (Linç 5, Linç 6). Bu da 301 gibi oldu...
Buraya yazdığım yazı, 10 Ekim tarihli Posta Gazetesi'ndeki köşemde de yayımlandı. Yani Ortak Defter'e yazıp kaçmadım. Yazdıklarımdan tornistan edecek de değilim. Omurlu ve onurluyum. Bir arkadaşın benim yazıma yazdığı yorumdaki dokundurduğu gibi 'gizli milliyetçiliğim' de yok. Siyasal görüşlerim bilinir, dönek de olmadım hiç.
Gizli milliyetçiliğin daha çok, 'Orhan da Türk edebiyatçısı' sözünde gizli olduğunu
düşünsün onu yazan arkadaş, yeterli. Milliyetçi de olsaydım, son şiir kitabimın adı
Ürk Şiirleri olmazdı, Türk Şiirleri olurdu. Ayrıca ulusunun onurunu düşünmek
her aydının görevi...
Yazım, yeniden okunursa, edebi bir değerlendirmeyi içermiyor.
Bunu yapabilmem için, ödülün ölçütlerini, jürisini vb. bilmem gerekiyor.
Benim yaptığım sadece Nobel tarihçesine bakmak. Yorumlamadan da görüşe sunmak. Demek ki tarihe bakmak gerekiyormuş sonucuna da varılabilir art anlam olarak.
Edebiyatçılar, sanatçılar, ayrıcalıklı kişilerdir ve aykırı fikirler taşırlar.
Toplumları, yöneticileri gibi düşünmek durumunda değildirler. Yol açıcıdırlar.
Bu doğal. Orhan Pamuk da böyle bir duruş sergileyebilir. Kendi ifade özgürlüğüne girer. Ne ki, tarihi çarpıtma hakkına kimse sahip değildir. Nalına vururken mıhını da
göz ardı etmemektir doğrusu.
Ödülü önemsemeyenlerin ya da sonucu sindiremeyenlerin olması kadar, sevenlerin ve alkışlayanların da olmasını doğal buluyorum. Bu da tavra, tarza tahammul eşiği anlamındadır ve fikir özgürlüğü kadar önemlidir. Paniğe gerek yoktur, sivil edebiyat tarihi hükmünü verir.
"Vurma deniz vurma
Su kardeşiyiz..." dizeleri benim.
Bunu yazan birinin linçle ilgisi de olamaz sanırım. Tarihi çarpıtanlara, çifte standartlara, amaca giden yolda her şeyi mubah sayanlara karşı olmanın da
yargılanabileceğini düşünmek bile istemem.
Kıskananlara bile söyleyecek sözüm yok. Kıskançlık, yaratıcılığın doğasında vardır. Kıskanmayan çatlasın derim.
Edebi değerlendirmenin yeri burası mı bilmiyorum. Edebiyat blogu daha uygun sanırım.
Soran olursa söylerim. Kısaca; birinin ödül alması onun iyi bir yazar, şair olduğunu göstermez. Yoksa gösterir mi? (Şu şiir, roman ödüllerini de tartışalım mı Türkiye'deki?) Kristal Elma yazılarımda da yazdığım gibi jüri kararları sübjektif kararların objektif toplamıdır. O toplama, lobileri de eklemeli sadece. Nobel de öyle. Zaten Akademi, diğer ödüllerinin arasina edebiyatı niye katmış anlamıyorum...
İşin içinde bu kadar para olduğunu Türkler önceden bilseydi, eminim defalarca alirdik:-)
Sonuçta hiç kem küm, ama vb. demiyorum. Fikrimi söyledim. Beğenen beğenir, beğenmeyen küçük kızını vermez denir Anadolu'da...
Beğenene de bir şey demiyorum. Beğenmeyene de...
Buradan çıkmaya gelince... Benden kaynaklanıyorsa hemen izin isteyebilirim.
Alınganlığın da aşırı tepkinin de gereği yok aramızda.
Madem fikir özgürlüğü var!
Üzülmesi üzer bizi. Sanırım tepkisi de A. Taner Kışlalı'yla ilgili olarak yapılan alıntıyı içeriyor. Ama ucunun bana da dokunduğunu biliyorum. (Linç 5, Linç 6). Bu da 301 gibi oldu...
Buraya yazdığım yazı, 10 Ekim tarihli Posta Gazetesi'ndeki köşemde de yayımlandı. Yani Ortak Defter'e yazıp kaçmadım. Yazdıklarımdan tornistan edecek de değilim. Omurlu ve onurluyum. Bir arkadaşın benim yazıma yazdığı yorumdaki dokundurduğu gibi 'gizli milliyetçiliğim' de yok. Siyasal görüşlerim bilinir, dönek de olmadım hiç.
Gizli milliyetçiliğin daha çok, 'Orhan da Türk edebiyatçısı' sözünde gizli olduğunu
düşünsün onu yazan arkadaş, yeterli. Milliyetçi de olsaydım, son şiir kitabimın adı
Ürk Şiirleri olmazdı, Türk Şiirleri olurdu. Ayrıca ulusunun onurunu düşünmek
her aydının görevi...
Yazım, yeniden okunursa, edebi bir değerlendirmeyi içermiyor.
Bunu yapabilmem için, ödülün ölçütlerini, jürisini vb. bilmem gerekiyor.
Benim yaptığım sadece Nobel tarihçesine bakmak. Yorumlamadan da görüşe sunmak. Demek ki tarihe bakmak gerekiyormuş sonucuna da varılabilir art anlam olarak.
Edebiyatçılar, sanatçılar, ayrıcalıklı kişilerdir ve aykırı fikirler taşırlar.
Toplumları, yöneticileri gibi düşünmek durumunda değildirler. Yol açıcıdırlar.
Bu doğal. Orhan Pamuk da böyle bir duruş sergileyebilir. Kendi ifade özgürlüğüne girer. Ne ki, tarihi çarpıtma hakkına kimse sahip değildir. Nalına vururken mıhını da
göz ardı etmemektir doğrusu.
Ödülü önemsemeyenlerin ya da sonucu sindiremeyenlerin olması kadar, sevenlerin ve alkışlayanların da olmasını doğal buluyorum. Bu da tavra, tarza tahammul eşiği anlamındadır ve fikir özgürlüğü kadar önemlidir. Paniğe gerek yoktur, sivil edebiyat tarihi hükmünü verir.
"Vurma deniz vurma
Su kardeşiyiz..." dizeleri benim.
Bunu yazan birinin linçle ilgisi de olamaz sanırım. Tarihi çarpıtanlara, çifte standartlara, amaca giden yolda her şeyi mubah sayanlara karşı olmanın da
yargılanabileceğini düşünmek bile istemem.
Kıskananlara bile söyleyecek sözüm yok. Kıskançlık, yaratıcılığın doğasında vardır. Kıskanmayan çatlasın derim.
Edebi değerlendirmenin yeri burası mı bilmiyorum. Edebiyat blogu daha uygun sanırım.
Soran olursa söylerim. Kısaca; birinin ödül alması onun iyi bir yazar, şair olduğunu göstermez. Yoksa gösterir mi? (Şu şiir, roman ödüllerini de tartışalım mı Türkiye'deki?) Kristal Elma yazılarımda da yazdığım gibi jüri kararları sübjektif kararların objektif toplamıdır. O toplama, lobileri de eklemeli sadece. Nobel de öyle. Zaten Akademi, diğer ödüllerinin arasina edebiyatı niye katmış anlamıyorum...
İşin içinde bu kadar para olduğunu Türkler önceden bilseydi, eminim defalarca alirdik:-)
Sonuçta hiç kem küm, ama vb. demiyorum. Fikrimi söyledim. Beğenen beğenir, beğenmeyen küçük kızını vermez denir Anadolu'da...
Beğenene de bir şey demiyorum. Beğenmeyene de...
Buradan çıkmaya gelince... Benden kaynaklanıyorsa hemen izin isteyebilirim.
Alınganlığın da aşırı tepkinin de gereği yok aramızda.
Madem fikir özgürlüğü var!
3 Comments:
Bir dakika!
Şu gitmek ve kalmak meselesine bir sus gelmeli diyorum. Biz kendi aramızda da fikirlerimizi özgürce söyleyemeyeceksek (nasıl bir sözcük bu yahu, yaz yaz bitmedi) ne işimiz var burada, defteri toptan kapatalım, bitsin.
Hanımlar ve beyler ve özellikle sevgili üstadım Tansu ile sevgili meslektaşım Oğuzhan'ın bu konuyu bir daha dile getirmemelerini rica ediyorum. Ayrılmak değil kalmak yürek ister.
Tartışmaya daima devam edeceğiz, paylaşmaya da. Biz böyle güzeliz!
Ben de kimse gitmesin diyorum. Hele hele yazanlar hiç gitmesin:)
Yapmayın allah aşkına, bu ben gideyimleri benim yüreğim kaldırmıyor!
Gerçekten üzülüyorum!
Şu sektörde kaç tane adam gibi adam var ki?
Ne güzel bir vesileyle buluşmuşuz burada...
Biz birbirimizi anlamaz, tahammül, anlayış göstermezsek, ne kalacak geriye?
Kim annesiyle, babasıyla, kardeşiyle her konuda hem fikir ki?
Ama her ne olursa olsun, o benim annem, benim babam, benim kardeşim! Hiçbir şey onlara sevgimi azaltamaz.
Burada da ne sevgili ustama, ne de sevgili Tansu'ya sevgim, saygım azalmaz! Her fikrimiz uyuşmasa da:)
Lütfen giden olmasın, zaten çok azız!
Yorum Gönder
<< Home