Cuma, Eylül 22, 2006

Sonunda alabildim ve bugün TBWA/İstanbul'un kara kaplı kitabını bitirdim. Kitabın biçemini beğendim, belgesel gibi kurgulanmış. Kitabın emekle hazırlandığı belli, hazırlayanları kutluyorum.

Gelelim içeriğine... Çok küçük bir ölçeğini burada, İzmir'de yaşattığımız ama yine de bu boyuttaki halini ütopya olarak yorumladığım bir anlayışı/felsefeyi hayata geçirmişler. Son derece medeni, saygın ve başarılı. Samimi oldukları hissediliyor, bu da duyulan saygıyı artırıyor.

Biliyorsunuz, ben İstanbullu değilim, dolayısıyla bireylerden oluşmuş dostluklarım var ve İstanbul ajanslarının yapılanmalarını çok iyi bilmiyorum. Yapılanma derken yine anlayıştan/felsefeden sözediyorum tabii ki. Gerçekten bu anlayış yaşıyor mu? Başka kaç ajansta bu anlayış var? Yoksa da neden yok?

Tartışalım mı?

4 Comments:

Blogger Haluk Mesci said...

Kitabı okumamışlarımız için o anlayışı tanımlarsan, tartışma başlayabilir belki.

22 Eylül, 2006 12:38  
Blogger Haluk Mesci said...

Maksude kardeş, benim e-postalar sana ulaşmıyor sanırım. Telefon mu etmeliyim ???

26 Eylül, 2006 10:19  
Blogger Maksude Kılınç said...

Bir yazarın konforu klavyesinden başlar deyip cevap vermeye çalışıyorum. İşte çok yoğundum. Evde ise dertli. İşte F klavye kullanırım, evde Q kullanamam. Hızlı yazmak isteyip de yazamayınca abuk subuk hatalar oluşur diye -biliyorsunuz dikkatli yazmakla ilgili bir araba laf etmiştik- işe sakladım yazacaklarımı, vakit de geçti gitti.

Bu kadar zaman olmuş, kimse yorum yazmamış. Sayın Mesci, okumayanlar için biraz aç demiş, okuyan da yok demek ki. Hayret! Sektörde olup da merak etmeyen varsa çok garip yahu. İzmir'de biri böyle bir kitap yazsa daha harmandayken alırdım herhalde. Hele ki bir ajansın varlığının, bir başarının anlatımı söz konusuysa mutlaka merak edilir diye düşünüyorum.

Peki yine de kitaptan aldıklarımla ilgili şunları söyleyebilirim:
Sayın Cem Topçuoğlu'nun inatçı rüzgarıyla yelken şişiren, inançlı olduğunu algıladığım bir ekip var. Ardından başarı gelmiş. Ekip özgür, pupa yelken gidiyor. Eğer onlar istemezse müşteri gidebiliyor. Eğer onlar huzurlu değilse, huzur yaratılıyor. Bir ajansın başarısındaki en büyük etken olarak gördüğüm ekip için düşünülmüş her şey. Parasal beklentileriyle ilgili bir şikayet algılamadım ama sanırım bu konuda da mutlular. Kimse onlara ne yapacaklarını söylemiyor. Kurdukları ve korudukları prensipler var ve herkes bunun peşinden gidiyor.

Salt başarıyı hedeflerseniz bunun bazı bedelleri vardır. Bazen bu bedeller sizi kanırtır. Buradaki kanırtma çoklukla, ajanstaki koltuk üzerinde uyuyup kalmakla ödenmiş gibi. En azından şikayet yok. Kitapta bir sansür uygulanmışsa bile hiç algılanmıyor, hepsi yürekten konuşmuş gibi.

Herkes mutlu! İşte beni en etkileyen anahtar duygu; mutluluk. Bizimki gibi çok çetrefilli, ayak basmaların bol olduğu bir sektörde, bir mekânda herkes mutluysa, durup bir düşünürüm. Çoğunluk, gelebileceğim son nokta burası, bundan öte yol yok, diyorsa yine düşünürüm. Uzun uzun anlattıkları ve savundukları sistemin bilimselliğini bir yana bırakırsak, insancıllığını gerçekten yaşıyor olmaları kutlamaya değer.

Aferin diyorum, başka da bir şey demiyorum.


Haluk! Buradayım, döndüm hayata... Reklam Forumu'nu da hallettim gördüğün gibi.

28 Eylül, 2006 10:31  
Blogger İnci Vardar said...

Okudum sonunda kitabı, çok kıskandım. Ama belki de kıskanmam gerekmiyordu çünkü kimse orada sorun olmadığını söylemiyordu. Sadece soruna ve çözüme bakış açıları farklıydı. Her şey alabildiğine açık ve dürüst, küçük hesaplar da yok gibi görünüyor. Sizin de yazdığınız gibi, müşteri çok para veriyor olsa bile ajans genelinde bir memnuniyetsizlik varsa bırakılabiliyor. Demokratik bir ortam, akılcı yaklaşımları var. İşini seven ve beyinlerini özgürce kullanan insanlar elbette iyi işler çıkarıyor. Ne diyoruz biz?.. Motivasyon! (Bunun Türkçesi var mı?)

Emin değilim ama belki ben de bazı müşterilerden nefret etmeseydim onlar için daha iyi işler çıkarabilirdim. Ya da ajans içinde ciddi bir tartışma kültürü oturmuş olsaydı, sinirli gülümsemeler eşliğinde tırnaklarımı yemek yerine sonuca ulaşmaya çalışırdım.

Neden TBWA/İstanbul gibi bir ortam kurulamıyor bilmiyorum. Belki kimse bir sorun olduğunu kabul etmek istemediğinden, belki de kabul ettiği halde aynaya bakmayı pek denemediğinden. Hatta belki de uğraşmaya üşeniyoruz. Kitapta açıkça hissedilen bir enerji var, bu insanlar üşenmiyorlar. Elbette daha fazlası da var...

Kitabı okuduktan sonra ajans içinde yaymaya da başladım herkes feyz alsın diye. Bakalım kaç kişi üşenmeyip ders alacak. Daha kötüsü, kaç kişi sıkılmayıp / zaman bulup okuyacak?

28 Eylül, 2006 16:14  

Yorum Gönder

<< Home