peter pan ve ben
8 yada 9 yaşındaydım. Annem gündüz işi olup da dışarı çıktığı zaman bana küçük ödevler verirdi, eğlenceli ödevler. öykü yazmamı isterdi benden. Yazma eylemi ile ciddi anlamda tanışmam tam olarak o zaman dilimine gelir. Ama ilk olarak 2,5 yaşında iken mutfakta yerlere saçtığım makarnalarla yazı ıle tanışmışım insanoğlunun yazı ile tanışmasından 5080 yıl kadar sonra... Sonrasında gelen okul yılları, başarısız bir eğitim sistemi, yüksek IQ'lu problem bir çocuk... Arkadaş defterlerine yazılan saçmal söylemler ve üzerinde oynanan karneler dışında uzun yıllar ayrı kaldık kağıt ile kalemden. Ta ki ciddi politik hayallerle 15 yaşında başladığım Girne Amerikan üniversitesi ve Uluslararası ilişkiler bölümüne kadar. Okul gazetesini çıkarmaya başlayıp orada yazmaya başladığımın ikinci haftasında farkettim var oluş nedenimin bu olduğunu. Buna rağmen 3.sınıfa kadar ite kaka da olsa okumaya devam. Ama olmuyordu, olmadı.. Daha sonrasında aile ile sorunlu bir dönem ve dünyaya olduğu gibi (daha kapitalist) bir gözle bakmayı deneyip ticaret ve para merkezli bir okulda okumayı düşünerek Ithalat-ihracat okumayı denedim ama onun da bana göre olmadığını anlamam çok uzun sürmedi. çocukluğumdan beri gelen sinema ve tiyatro aşkım, öte yandan gelen yazma tutkusu sonunda doğru bölümde okumama neden oldu ve radyo-tv okumaya başladım. Böylece 15 yaşında iken büyük umutlar ve buna karşılık beklentilerle başlayan üniversite hayatım 2004'te 25 yaşında seyirciyi şaşırtan bir fınalle noktalanıyordu. Arada oynadığım tiyatrolar, yazdığım senaryolar, tanıdığım insanlar ve gördüğüm yerler ise ileride kullanılmak üzere hafızaya kaydedilmiş birer datadan ibaretti artık. özgürlüğüne düşkün, lider kişilik yapısına sahip her insan gibi başkalarının yanında çalışmaktan pek hoşlanmayan bir karaktere sahiptim her zaman. Bu nedenle mümkün olduğu kadar freelance işler yapmaya çalıştım yada çalıştığım yerlerde dizginlerimi çok fazla teslim etmemeye çalıştım -ki bunun mümkün olmadığını farkettiğim an oradan uzaklaştım her seferinde-
İşsiz ve parasız kalınan bir iki ay, kapitalizm denen sistemin suratıma tokat gibi çarpan gerçekliği ve Peter Pan'ın bir gece gelip camdan uçurarak beni Neverland'e götürmeyeceğini anlayarak büyük umutsuzluğa kapılıp uyuduğum bir gecenin sabahında ise tekrardan içime umut tohumları serpen iş tecrübeleri... Bir süre sonra sadece, "kullanılmanın dayanılmaz hafifliğini" bana tattıran. Sektöre yeni girmiş herkesi "tamam bu saf ve yeni, aynı zamanda da hedefleri var ve bir şeyler yapmak istiyor. Hadi gelin bunu bir güzel kullanalım" diye kullanan insan topluluğu ile acı tecrübeler ve ne yapacağını bilemez bir halde ortalıkta yakarış. Sonra farkettim ki ne dünyada ne de Türkiye'de bu insanların sonu yok ve her zaman karşıma çıkıcaklar. O zaman çalış dedim kendime, "çalış çağın" "yaz çağın yaz, durmadan yaz". Bu şekilde devam ettim kendi kendime. şimdi ise kendim için yazıyorum. Bu dünyada ki misyonum olan yazma eylemini gerçekleştirebilmek, inandığım şeyleri insanlara gösterip inançlarımda ne denli haklı olduğumu kanıtlayabilmek içinde annemin bana ödev olarak yazdırdığı öyküleri yazmaya devam ediyorum. En saf , en temiz halimle yazdiğim öyküleri... Peter Pan'ın beni alıp buralardan götüreceği güne kadar, onu bekliyorum. Yılmadan, usanmadan...
Ne o, yoksa Neverland diye bir yer yok mu sanıyorsunuz ?
Yoksa Peter Pan'e de mı inanmıyorsunuz ?
Dünyada olup biten onca savaşa, bir hiç uğruna ölen insanlara, kapitalizm adı altında insanların sömürülmesine inanmak daha mı kolay geliyor yoksa size?
O zaman siz de mavi hapı alın, ve gerçek diye adlandırdığınız gölge oyununda rolünüze devam edin...
Yok eğer bütün bunlar sizin de içinizde bir yerlerde düşüncelere yol açıyor, bir türlu tatmin olamıyorsanız
Gerçekliğin çölüne hosgeldiniz......
İşsiz ve parasız kalınan bir iki ay, kapitalizm denen sistemin suratıma tokat gibi çarpan gerçekliği ve Peter Pan'ın bir gece gelip camdan uçurarak beni Neverland'e götürmeyeceğini anlayarak büyük umutsuzluğa kapılıp uyuduğum bir gecenin sabahında ise tekrardan içime umut tohumları serpen iş tecrübeleri... Bir süre sonra sadece, "kullanılmanın dayanılmaz hafifliğini" bana tattıran. Sektöre yeni girmiş herkesi "tamam bu saf ve yeni, aynı zamanda da hedefleri var ve bir şeyler yapmak istiyor. Hadi gelin bunu bir güzel kullanalım" diye kullanan insan topluluğu ile acı tecrübeler ve ne yapacağını bilemez bir halde ortalıkta yakarış. Sonra farkettim ki ne dünyada ne de Türkiye'de bu insanların sonu yok ve her zaman karşıma çıkıcaklar. O zaman çalış dedim kendime, "çalış çağın" "yaz çağın yaz, durmadan yaz". Bu şekilde devam ettim kendi kendime. şimdi ise kendim için yazıyorum. Bu dünyada ki misyonum olan yazma eylemini gerçekleştirebilmek, inandığım şeyleri insanlara gösterip inançlarımda ne denli haklı olduğumu kanıtlayabilmek içinde annemin bana ödev olarak yazdırdığı öyküleri yazmaya devam ediyorum. En saf , en temiz halimle yazdiğim öyküleri... Peter Pan'ın beni alıp buralardan götüreceği güne kadar, onu bekliyorum. Yılmadan, usanmadan...
Ne o, yoksa Neverland diye bir yer yok mu sanıyorsunuz ?
Yoksa Peter Pan'e de mı inanmıyorsunuz ?
Dünyada olup biten onca savaşa, bir hiç uğruna ölen insanlara, kapitalizm adı altında insanların sömürülmesine inanmak daha mı kolay geliyor yoksa size?
O zaman siz de mavi hapı alın, ve gerçek diye adlandırdığınız gölge oyununda rolünüze devam edin...
Yok eğer bütün bunlar sizin de içinizde bir yerlerde düşüncelere yol açıyor, bir türlu tatmin olamıyorsanız
Gerçekliğin çölüne hosgeldiniz......
1 Comments:
Sevgili Çağın Türker. Uzun yazı için teşekkürler. Ama bir sorun var : Türkçe harfler kullanmamışsınız. Bunu düzeltmenizi ve bundan böyle de hep Türkçe harflerle yazmanızı rica ediyorum. Düzeltemeyecekseniz, yazınızı silmeniz gerekir. Doğan Yarıcı'nın geçen gün bir başka yazı nedeniyle belirttiği gibi, amacı böyle olan bir blog'da bilgisayar Türkçesi kabul edilemez.
Haluk Mesci
Yorum Gönder
<< Home