Cumartesi, Nisan 22, 2006

TDK ve Ali Püsküllüoğlu

Kimi arkadaşların isteği üzerine, bir hayli uzun olmasına karşın, Ali Püsküllüoğlu'nun, TDK sözlüğü ile ilgili eleştirilerinin bir bölümünü içeren yazısını buraya taşıyorum. Bu değerlendirmenin daha genişini ve kapsamlısını okumak isterseniz, "www.dilimiz.com" sitesindeki Makaleler bölümüne girin.

Yeni Türk Dil Kurumu, kendisini eski TDK’nin kalıtçısı sayarak (CHP ve Atatürk’ün TDK üyeleri öyle düşünmüyor), o dönemin sözlüğünü kendince elden geçirmeye çalışıyor. Şu var ki, “Türkçe Sözlük”, eklemeler çıkarmalarla ve uygulanan yöntemle yeni bir kimlik ediniyor, yani artık eskisiyle pek ilgisi kalmıyor. Şimdi tek cilt olarak yayımladılar. Öncekinin yalnızca “A” harfinde dört yüze yakın pürüz vardı ve onları Cumhuriyet’te iki yazı, Çağdaş Türk Dili’nde de 44 sayfalık bir yazı ile göstermeye çalışmıştım. Bunun da yine “A” harfinde bulunan dil pürüzlerinden birkaçını bu kısa yazıya sığdırmayı deneyeceğim.
İncelikli bir davranışla ve “Türkçeye emek veren değerli sözlükçümüz Ali Püsküllüoğlu’na en derin saygılarımla” sunusuyla gönderdiği sözlüğün bu baskısında da yanlışlar taşıdığını, yeni TDK’nin Sayın Başkanı’na duyurmuştum. Kendisi de yanlışları saptamamdan “memnun” olacağını söylemişti. Umarım öyle olacaktır.
Yeni TDK’nin Türkçe Sözlük’ünde, yöntem yanlışları var. Bunları bir bir göstermek için kocaman bir kitap yazmak gerekir. Bence en önemli yöntem yanlışı, batı kökenli sözcüklerin o dillerdeki yazımlarıyla ve madde başı olarak sözlüğe alınmasıdır. “Dilimize son zamanlarda girmekte olan Batı kökenli sözler özgün biçimleriyle eğik olarak yazılmış, burada tanım verilmeyerek Türkçe karşılıklarına gönderme yapılmıştır” denmiş. Türkçe karşılıkları varsa ve tanımları oradaysa, özgün yazımlarıyla sözlüğe almayı neden gereksemişler? Almazsınız, isteyen onlar için yabancı dil sözlüklerine bakar. Karşılıkları olsa da olmasa da, yabancı sözcükleri özgün yazımlarıyla “Türkçe Sözlük” adını taşıyan bir sözlüğe almak, hiç doğru olamaz. Hele kendisine Türkçeyi koruma ve kollama görevi verilmiş varsayılan bir kurumun bunu yapmasıysa hiç mi hiç doğru olamaz. Çarşı pazardaki yabancı dil maymunluğunu sözlüğe taşımaya, bunu Atatürk’ün kurumu olduğunu öne sürerek yapmaya yeni TDK’nin hakkı yoktur. Üstelik görevi de bu değildir. Bir yurttaş olarak bunu belirtmek zorundayım. Atatürk ne demişti? “Geldikleri gibi giderler!” O sözcükler de geldikleri gibi gidecektir, yeter ki yeni TDK onları sözlüğe taşımasın. Yazık ki taşımaktan kaçınmamış. Onları sözlüğün her harfinde çok sayıda buluyorsunuz. “A” harfinden birkaç örnek: “anchorman”, “aria”, “au pair”! Üstelik “au pair”in “bakıcı” gibi Türkçe karşılığı var, “aria” da “arya” biçimiyle daha önce dile girmiş. “Aria”yı bu biçimiyle alıp kullanıcıyı “arya”ya, “au pair” için “bakıcı”ya göndermenin Türk diline bir katkı olduğu söylenebilir mi?
Yöntem yönünden ilke, ölçünlü (standart) dil sözlüklerine sık kullanılan, artık çoğunlukça benimsenmiş sözcükler alınır. Bu sözlük, kimsenin kullanmadığı öneri sözcükleri de bol bol almış. Oysa yeni TDK bu sözcükleri sözlüğe alacağına, onları bir öneriler sözlüğünde yayımlasaydı daha iyi ederdi. Örneğin “açım” sözcüğünü kim kullanıyor? Anlamı “açma, açılış”mış. Bu iki sözcük varken, “açım”a ne gerek var? Aynı anlama gelen üç sözcük! Aynı anlama gelen yüz sözcük olsa, dil varsıllaşmış mı olur? Böyle sözcükleri barındıran bir sözlüğe “ölçünlü” sözlük demek güçtür.

Deyimler bozulmuş

Türkçe, deyimi bol bir dildir. Deyimin kendine özgü bir kalıbı vardır, onu bozmamanız gerekir. Örneğin “alışmış kudurmuştan beterdir” yerine “kızmış kudurmuştan beterdir” diyemezsiniz. Deyim bozulur. “Azmış kudurmuştan beterdir” de diyemezsiniz. Bu sözlük demiş. “Bizim köyde derler” derseniz, olmaz; çünkü siz, ölçünlü dilin sözlüğünü yapıyorsunuz. Ayrıca “atsan atılmaz, satsan satılmaz” deyimini atasözü maddesinde atasözüne örnek olarak gösteremezsiniz. O zaman size atasözünü de, deyimi de bilmediğiniz söylenebilir. Sözlüğe “aspirin gibi gelmek”i alıp ona “ilaç gibi gelmek” derseniz, bu da olmaz. Deyim “ilaç gibi gelmek”tir, ötekini almamanız daha doğru olur. Ama “Biz, herkesin bildiği deyimleri değiştirmekte sakınca görmeyiz” diyebilirsiniz. Evet, daha önce “Halep orada ise arşın burada” deyimini “halebi orada ise arşın burada” biçimine soktunuz, kimsenin sesi çıkmadı. Sözlüğünüzde öylece duruyor. Elimizde bir yaptırım yok, eleştirmekten başka.

Yazım tutarsızlıkları çok

Sözlükte yazım tutarsızlıkları öylesine çok ki, bunların yazım değil dizgi yanlışı olduğunu düşünmek zor. Örneğin “abril” mi “april” mi? Sözlükte ikisi de var. Bu durum sözlüğün önceki baskısında da vardı. Hazırlayıcılara göre demek ki bu sözcük iki biçimde de yazılabilir. Oysa kılavuzlarında tek biçimi var. Anlamları aynı olan “ağrıkesen”in bileşik, “ağrı kesici”nin böyle ayrı yazılması; “ana erki”nin böyle ayrı, “anaerkil” ve “anaerkillik” sözcüklerinin bileşik yazılması gibi tutarsızlıklara ne demeli?
Yazım tutarsızlığı sayılmaz ama, değinmeden geçemeyeceğim. Sözlük “anfi”, “anfiteatr” gibi yanlış yazışları madde başı yapmış ve kullanıcıyı doğrularına göndermiş. Bu da tartışılabilir. O zaman abacur, abonoz, acanta, afaroz gibilerinin de alınması gerekebilir. O da olacak şey değil. Sözlük dediğin yanlışı yaymamalı.

Tanımlama, bilgi yanlışları

Tanımlama yanlışları ve sözcük türlerinde yanılmalar çok. Örneğin “antihijyenik”e ad denmiş, oysa önaddır (sıfattır); nitekim “hijyenik” önad olarak gösterilmiştir, doğaldır ki ona karşı olan da önad olur. “Sağlık kurallarına aykırı olma” diye tanımlanmış, “aykırı olma” değil “aykırı olan”dır. Az kullanılan “aldırtmak” da “aldırma işini başkasına yaptırmak”mış (iyi ki “yaptırtmak” denmemiş!); oysa “aldırma” değil “alma” işini başkasına yaptırmaya denir, bu eylemin daha yaygın biçimi de “aldırmak”tır. Bilindiği üzere “asma” bir bitkidir, onun yaprağına “asma yaprağı” denir. TDK’nin sözlüğü “asma yaprağı”nı şöyle tanımlıyor: “Zeytinyağlı ve etli sarma yapmakta kullanılan üzüm yaprağı.” Peki, “üzüm yaprağı” neymiş diye bakıyorsunuz, böyle bir madde yok. Doğaldır ki “üzüm yaprağı” olmadığı için yoktur, çünkü yine TDK’nin sözlüğünün tanımına göre “üzüm”, “asmanın taze ve kuru olarak yenilen ve salkım durumunda bulunan meyvesi”dir. Halk “üzüm yaprağı” dese de “asma yaprağı”na, sözlük diyemez.
Kırk yılı aşkın bir süredir sözlükle uğraştığım için, her yeni sözlüğü edinir ve günlerce elimden bırakmam.Yeni TDK’nin sözlüğü de masamda duruyor. Daha uzun bir süre elimin altında duracaktır. Onu karıştırırken “B” harfinde rastladığım oldukça önemli bilgi yanlışına değinmeden geçemeyeceğim.
Sözlük, gereği varmış gibi, yalnızca Dinar’ın bir köyünde kullanıldığı saptanan şu sözü almış, “baskıda kalmak”. Onu şöyle tanımlıyor: “Yağmur yağdıktan sonra toprağın üst kısmı sertleşerek tohumlar fidelenip toprak üstüne çıkmak.” Bunun doğru tanımını eski TDK’nin Derleme Sözlüğü’nden aktaralım: “Yağmur yağdıktan sonra toprağın üst kısmı sertleşerek tohumlar filizlenip toprak üstüne çıkamamak.” Görüldüğü gibi, aktarmayı bile doğru yapamamış sözlük. Türkçeye de, kendisinde bile bulunmayan “fidelenmek” diye bir sözcük katmış.
Bundan daha çarpıcı bir bilgi yanlışı da “bağımsız bölüm” tanımında. Şöyle demiş yeni TDK’nin Türkçe Sözlük’ü: “Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre, binada kat maliklerinin ortak kullanımına açık olan yerler.”
Bu tanımın doğru olmadığını bir apartmanda konutu olan herkes bilir. Andıkları yasa, “ana taşınmazın ayrı ayrı ve başlıbaşına kullanılmaya elverişli olup, bu yasa hükümlerine göre bağımsız mülkiyete konu olan bölümlerine bağımsız bölüm denir” diyor. Başka söze gerek var mı?

Yeni TDK’ye öneri

Önceki dizgi düzeni yönünden ilkeldi. Bu sözlüğün uygulayımsal düzenlenişi, baskısı öncekinden iyi. Gönül içerik olarak da iyi, güvenilir olmasını isterdi. Yazık ki öyle bir durum yok. Devletin ağırlığıyla resmi yerlerde, örneğin okullarda kullandırılması, onun Türkçeyi bilenlerce kullanılmasını sağlayamaz. Gerçekten ölçünlü dil sözlüğü olabilmesi için çaba harcandığını söylemek güç. Öyle olsa, yabancı sözcüklere karşılık olarak önerdikleri, henüz hiç kullanılmamış olan sözcükleri almazlardı. Çünkü yöntem olarak, sözcüklerin kullanıldığını yazarların tanıklığıyla desteklemek yolunu seçmişler. Batı kaynaklı sözcükleri özgün yazımlarıyla sözlüğe buyur etmezlerdi. Türkçenin yazımıyla böylesine sık oynamazlardı. Sözlüklerinin tanımları doğru, tanımlardaki bilgiler sağlıklı olurdu.
CHP yeni TDK’nin çalışmalarını yeterli bulmuyor ve Atatürk’ün parasını onlara vermiyor. Yeni TDK’ye önerim şudur: Her bakımdan güvenilir bir sözlük hazırlayın. O zaman CHP bile sizi kutlar.

(Cumhuriyet, 20 Nisan 2006)

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home