Salı, Temmuz 24, 2007

Uzun bir aradan sonra tekrar Ortak Defter'e yazmak güzel.

Aklımı kurcalayan ve ne taraftan bakacağımı bilemediğim bir haberle karşılaştım ve sizinle bu haberi paylaşmak daha da önemlisi yorumlarınızı almak istedim.
Haberi olduğu gibi alıntıladım. Aşağıda görebilirsiniz. Mediathink sitesinde yayınlandı. En sona linkini de koyuverdim.

Bu haberin doğruluğunu kestirememekle birlikte, ilk düşündüğüm şey, şu ateş ve duman meselesi oldu. Burada cayır cayır bir durum da söz konusu olabilir ya da ben sıcaklardan fazla etkilenmiş olabilirim. Her neyse. Yazıdan önce düşündüklerimi yazmak akış açısından doğru değil ama kendimi anlatabilmem için doğru. Dedim ki:

1- Danışıklı döğüş olabilir.
2- %1 sanıldığı kadar az bir rakam olmayabilir. (Banka olunca... Trilyonlar, hani çil çil trilyonlar... Pardon. Artık milyonlar demek lazım.)
3- Eskiden kalma bir husumetin kırıntıları bu yazıyı bu kadar provakatör (kelimenin Türkçesi var mı, kışkırtıcı doğru olur muydu acaba?) hale getirdi? Çünkü belli ki yazı süreç içinde olan biri tarafından yazılmış ve önümüze rumuzla konulmuş.
4- "Sektörümüzün akçapakçasteril bir yer olmadığını kaç kez bize söylediler, gözlerimizle gördüğümüz de oldu, eh artık biliyoruz ama geleceğe dair umut dolup düşünmek, üretmek istiyoruz." diyelim. Dedik. Yine de orijinal fikir gerçekten telif ödemeden-sorulmadan alınıp yapıldıysa, vay benim umutlarımın haline.
5- Reklam ajansı ile prodüksiyon firması arasındaki 10 farkı sayarsam 100 puan alacağım.
6- Art Grup'la ilgili daha önce bazı kötü haberler duymuştum. Onlar da provakatif kimselerden aldığım duyumlardı. O zaman İnsan Kaynakları konusunda bazı usulsüzlüklerden bahsediliyordu. Yazıyı okuyunca o havadisleri de hatırladım ama yine de bu yeni konuya karşı objektif olmaya çalıştım.

Kafası karışıkken objektif olduğunu iddia eden bir yazardan daha sıkıcı ne olabilir? Sizi anlıyorum.

Şimdi, düşündüklerimi amacıma hizmet etmek için (!) yazıdan evvel koyduğum için önce özür diliyorum. Sonrasında bu haberi sizlere soruyorum. Bileniniz vardır, yorum yapmak isteyeniniz de. Bilemedim aklımın terazisinde ne ağır bassın. Hem iyice araştırmadan kimseyi yargılamamak lazım ya hani... Büyüklerimizden öyle öğrendik (mi acaba).

Saygılar...

Buyurunuz, yorumlu haberimiz:



Ziraat Bankası konkuru... Vay vay vay! Skandala bak..

Yakın zamanda sonuçlanan Ziraat Bankası konkuru cevap bekleyen sorularıyla orta yerde duruyor. Bugün gelinen nokta bir sonuç, ama aslında çok büyük bir skandal...
Aslında bu konuyu iyi anlamak için yıllar öncesine gitmek gerekiyor.
Aşağı yukarı dört yıl önce Ziraat Bankası, o zamanlar çalıştığı ajans olan Mass’a 140. yıl filmi ısmarlıyor. Ama bütçe çok kısıtlı ve ajans bu kadarcık bütçeyle bu iş zor diyor. Ve iş donduruluyor.
Aradan iki yıl geçiyor 142. yıl için yine bir film düşünülüyor, yine aynı ajansa başvuruluyor, ama bu sefer bütçe biraz daha iyice...
Neyse ajans işi alıyor, bir konsept geliştiriyor. Sunumunu yapıyor.
Fikir iyi, iş beğeniliyor; hatta bundan bir de reklam filmi çıkarılması isteniyor ve üzerinde çalışılıyor, bütçesine kadar hazırlanıyor.
Ama gelgelelim, bir türlü çekilemiyor film, çünkü Ziraat Bankası sessizliğe gömülüyor.
Evet, hikayenin başlangıcı bu. Bunda ne var, bunlar hep olup biten şeyler diyebilirsiniz.
Şimdi sıkı durun.
Geçenlerde sonuçlanan konkuru kim kazanmıştı? Art Grup...
Evet, konkuru Art Grup’un kazandığı açıklanıyor. Ama baktığınızda ajansın kazanmasında esas sebebin talep edilen komisyon oranı olduğu görülüyor. Rakam ne, biliyor musunuz? Yüzde bir! Evet, yanlış duymadınız; yüzde bir.
Nerelerden nerelere geldi şu reklam sektörü... Yüzde yirmi beş, yüzde on yedi virgül altmış beş, derken yüzde on, yüzde yedi , üç ve bir... Acaba artık reklamcılık derken “Reklam” ve “cılık” hecelerini ayırarak mı telaffuz etsek.
Rekabetin bu kadarına da pes doğrusu!
Eh, alan memnun, satan memnun denebilir. Bize de hayırlı olsun demek düşüyor...
Ama, iş bununla kalmıyor ki...
Hadi komisyon oranı bir tercih diyelim, ama sırada öyle çarpıcı bir olay var ki!
Ve bu olay bizim hikayemizle yakından ilgili.
Vizyona bir reklam filmi giriyor. Daha doğrusu bir lokomotif!
Lokomotif seyir halinde, geçtiği her yere mesajlarını bırakıyor, Ziraat Bankası’nı Türkiye’nin lokomotifi olarak sunuyor.
O lokomotif, daha doğrusu o film “Türkiye’nin lokomotifi” sloganına kadar tamamen Mass ajansın iki yıl kadar önce Ziraat Bankası’na sunduğu konseptin filmi...
Hani yazımızın girişinde anlattığımız hikayede bahsettiğimiz film...
Ne o? Kalakaldınız değil mi?
Mass ajans tarafından sunulan senaryonun story board’u ile oynayan filmin arasında en fazla bir iki kare fark var. Yani tıpa tıp aynısı.
Şimdi;Bu senaryoyu verip bu filmi çek diyen banka mı sorumlu... Yoksa bunu kabul eden ve çeken ajans mı? Ve acaba Mass ajansın bu durumdan haberi var mı? Banka Art Grup’a bu filmin siparişini verirken durumu açıklamış mıdır? Ajans bunu bilerek kabul mu etmiştir? Yoksa zorunlu mu kalmıştır?
Ve şimdi ne olacaktır? Art Grup bu durumu kendi işi olarak kabullenecek midir? Yoksa Mass’a bir telif ödeyecek midir? Veya Ziraat Bankası bir ödeme yapmayı düşünmekte midir? Bunlar gibi o kadar çok soru var ki sorulabilecek...
Özetle bir ahlak problemi var ortada.
Bu lokomotif sektörün ortasına pis kokan dumanıyla girmiştir.
Artık çıkarmak yetkililere düşüyor...
Yoksa hakikaten sektör “cılık”laşacak...


http://www.mediathinkonline.com/yazidetay.php?id=226

2 Comments:

Blogger Başak Kanat said...

Seninkilere ek olarak merak ettiğim bir şey daha var...

%1 komisyon acaba ajans komisyonu mu, yoksa medya komisyonu mu?

25 Temmuz, 2007 11:46  
Blogger Başak Kanat said...

Tarafların konuyla ilgili açıklamaları:
http://www.marketingturkiye.com/Haberler/Detay/?no=8903

09 Ağustos, 2007 10:20  

Yorum Gönder

<< Home