Sana enerji vermeyecek hiç kimseyle birlikte olma
Doğma büyüme Ankaralıyım. 18 yaşında İstanbul'a göç edene kadar yıllarca tek adama tıraş oldum, tek adama göz muayenesine gittim. Tatil dönüşü uğradığım memleketimde, beni doğumumdan beri tanıyan berberimin de kapısını çaldım. Saçımı yüzlerce kez kesmiş olan adama hayatımda ilk kez "Ahmet Abi şu sakalları bir kısaltalım mı?" demek için. Çayımın son yudumunu alıp, Gündüz Hoca'ya doğru koşar adım yürümeye başladım. Göz doktorum Gündüz Güven. Her ziyaretimde aynı babacanlık, aynı güleryüzle beni karşılayan o asabi görünüşlü, orta yaşlı, tatlı adam. Hocam hocam diye etrafında gezinenlere, kafasını hafifçe eğerek gözlüklerinin üzerinden muzurca bakan, hafif çatallı ses tonuyla kaliteli yaşam için öğüt vermekten asla usanmayan adam. Al Pacino karizmasını, mütevazı kişiliğine yedirmeyi başaran adam. Yoktu artık. Amansız bir hastalık erken almıştı onu aramızdan. Hem de aylar önce. Hastane yatağında haftalarca savaşmış ama tahminimce o muzur gülümsemesini kaybetmeden göçüp gitmişti aramızdan. Aynı gün farkettim ki bir başka Can, Can Dündar da onun hastasıymış. Sanal alemlerde yaptığım ufak bir araştırmayla, Dündar'ın yıllar önce Hoca hakkında yazdığı bir yazıya ulaştım.
Sabah sol gözümde bir ağrı ve biraz kanla uyandım. Öğleden sonra soluğu doktorda aldım. Dünya tatlısı bir doktor, ilk bakışta çözdü derdimi; Direnç kaybına bağlı iltihaplanma! "Sorun gözünde değil aslında..." dedi doktorum "...baktığın yerde... Hep karanlığa bakmaktan feri sönmüş gözlerinin. Yılgın düşmüşsün. Yorgunluk mikrobu seni gözünden vurmuş." Bu teşhisin ardından öyle bir reçete yazdı ki dostlar başına: "Pozitif düşüneceksin. Hayata sımsıkı sarılacaksın. İşinden kafanı kaldırıp sevdiklerinle vakit geçireceksin. Kendine yeni heyecanlar yarat. Sev ki hücrelerin yenilensin. Sana enerji vermeyecek hiç kimseyle birlikte olma."
Nur içinde yat Gündüz Hocam. Yazdığın reçeteler, hekimlikteki ustalığın ve en önemlisi de hiç eksilmeyen güleryüzün için çok teşekkürler. Ve evet, fırsat buldukça eşofmanları kafama kadar geçirip, terden sırılsıklam olana kadar koşuyorum. Tıpkı söylediğin gibi.
Sabah sol gözümde bir ağrı ve biraz kanla uyandım. Öğleden sonra soluğu doktorda aldım. Dünya tatlısı bir doktor, ilk bakışta çözdü derdimi; Direnç kaybına bağlı iltihaplanma! "Sorun gözünde değil aslında..." dedi doktorum "...baktığın yerde... Hep karanlığa bakmaktan feri sönmüş gözlerinin. Yılgın düşmüşsün. Yorgunluk mikrobu seni gözünden vurmuş." Bu teşhisin ardından öyle bir reçete yazdı ki dostlar başına: "Pozitif düşüneceksin. Hayata sımsıkı sarılacaksın. İşinden kafanı kaldırıp sevdiklerinle vakit geçireceksin. Kendine yeni heyecanlar yarat. Sev ki hücrelerin yenilensin. Sana enerji vermeyecek hiç kimseyle birlikte olma."
Nur içinde yat Gündüz Hocam. Yazdığın reçeteler, hekimlikteki ustalığın ve en önemlisi de hiç eksilmeyen güleryüzün için çok teşekkürler. Ve evet, fırsat buldukça eşofmanları kafama kadar geçirip, terden sırılsıklam olana kadar koşuyorum. Tıpkı söylediğin gibi.
8 Comments:
Etkilenmemek mümkün değil! Eline diline sağlık Can Yücel...
Ben de pozitij enerji veren insanlarla vakit geçirirken çok keyif alırım. Yaşama sevinciyle dolu, anın tadını çıkarabilen ve zor anlarımda beni rahatlatan + kişileri herkese tavsiye ederim.
Yanlış anlaşılmasın. Benimki doktor tavsiyesi değil, deneyimin sesi...
Bazı insanlar vardır hayatta, devamlı görmeniz, görüşmeniz gerekmez, ama kulağınızda sesi hep yankılanır. Söylediği kısa cümlelerden başka bir dünya yaratabilir, bu dünyayı değiştirebilir, onun sözlerini sayıkladığınız her hecede o enerjiyi hissedebilirsiniz. Ben de senin gibi acı bir kayıp yaşadım, biliyorsun Can. Yazdıklarını okuyunca acım ikiye katlandı. Sadece senin değil, hepimizin başı sağ olsun. Bu dünyaya kolay kolay ‘içi dolu’ insanlar gelmiyor.
Çok üzgünüm...
Ben de üzüldüm. Umarım Can Yücel Metin de Gündüz Hocası gibi biri olur çevresindekiler için.
Tanımadıkları bir insanın kaybına üzülebilecek yüreğe sahip insanlarla beraberken, Gündüz Hoca gibi olmamak mümkün mü?
Benim için öyle... Eminim diğer arkadaşları için de öyledir Can...
Can Dündar'ın yazdığı yazıyı okumuş ve aferin adama, ettiği yemini bir hekim ancak bu kadar güzel anlamlandırır demiştim.
Demek ki sen de o hekimi tanımışsın Can. Ne mutlu sana. Demek ki her gidişinde sen de ondan, yaşama bakışın farklı renklerini almışsın. Ne mutlu.
Her ölüm acıdır diyorlar ama bazen sinirlendiriyor adamı bu ölüm yahu! Ne sıra biliyor ne de hakediş.
İlk gençliğimde yüzümde bir leke peydah oldu. Daha 16 yaşındaydım. Demet Akbağ'ın Feriştah tiplemesi gibi olmuştu yüzüm. Küsmüştüm. Bana göre her şey bitmişti. Buraya kadardı.
Şaşı -ama çok şaşı- bir cildiyecinin işindeki uzmanlığına insaniyetini ekleyerek sözleriyle beni motive edeceğini, yüzümden ve aklımdan nice lekeyi söküp atacağını kimse bilmiyordu.
Bu hissi biliyorum.
Başınız sağ olsun.
"Pozitif düşüneceksin. Hayata sımsıkı sarılacaksın. İşinden kafanı kaldırıp sevdiklerinle vakit geçireceksin. Kendine yeni heyecanlar yarat. Sev ki hücrelerin yenilensin. Sana enerji vermeyecek hiç kimseyle birlikte olma..."
Böyle yaşamıyorsak yazalım bunu bir yere, her gün hatırlayalım tekrar tekrar...
Yorum Gönder
<< Home