Live Earth nasıl kaçtı?
Dünyada 2 milyar kişinin izlediği Live Earth konserlerinin yayın jeneriğinde İstanbul'un adını ve görüntüsünü görmüşsünüzdür. Ne yazık ki konserlerde İstanbul'un adı var, kendisi yoktu. Oysa olabilmesi için büyük emek harcanmıştı. Eski ABD Başkan Yardımcısı Al Gore'un küresel ısınmaya dair duyarlılık yaratmak amacıyla, 2007'nin 7. ayının 7'sinde dünyanın 7 kentinde dev konserler düzenleyeceği duyulunca hemen Türkiye'den prodüktörler devreye girmiş ve "İstanbul'suz olmaz" demişlerdi. Konseri düzenleyenler "7 kent"te kalmak niyetindeydi; ama Purple Concerts organizasyon şirketinin kurucusu Cengizhan Yeldan ısrar etti: "İstanbul da 7 tepeli... Türkiye 7 bölge... 7 komşusu var. Konseri 7 kule zindanlarında yaparız" dedi. Daha da önemlisi, Türkiye, sera gazı salımında başı çeken, susuzluktan mustarip ülkelerden biriydi. O ülkenin gençlerinin, küresel ısınmaya dikkat çekmesi önemliydi. Konseri 120 TV kanalında 2 milyar kişi izleyecek ve genel olarak Batı basınına depremle, bombalarla haber olan İstanbul, bu kez 4 saatlik bir konser yayınıyla dünyaya seslenecekti.
İstanbul fotoğraflarını görünce ikna olan Al Gore, Türkiye'ye gelip kampanyanın tanıtımını da yaptı.İstanbul konserinde 28 sanatçı ve grup sahneye çıktı. Aralarında Deep Purple, Peter Gabriel, Yusuf İslam, Chris de Burg de vardı.Şimdi tek sorun kalmıştı: Parayı bulmak...
5 milyon dolar bütçeli konserlerin İstanbul ayağı için gereken para 1.5 milyon dolardı.
Organizasyonu üstlenen Yeldan, bu kez de hükümeti ve sponsorları ikna turlarına başladı. İlgili tüm bakanlıklara gitti; hepsi sıcak bakıyordu.4 büyük sponsor da bulunmuştu. Sıradan bir konsere verdikleri paranın yarısını vererek 2 milyar insana isimlerini duyuracaklardı. Dev sahne için ön ödeme yapıldı; sanatçılarla anlaşıldı. "Her şey hazır" denilirken ne olduysa oldu birden iş tersine döndü. Hükümet seçim telaşına girdi; belki de Kyoto Sözleşmesi'ne imza atmamışken bir çevreci faaliyete destek vermenin anlamsızlığını fark etti. Al Gore'un gelişinden haberdar edilmemelerine de sinirlendiler ve vazgeçtiler. Sponsorlara gelince... Yeldan'a göre, "Onlar da bu işe girince fabrikalarının çevrecilerce gözaltına alınacağı kaygısıyla çekildiler. "Hem de konsere 2.5 hafta kala..." Live Earth-İstanbul" böylece yattı.
Dün Yeldan'la konuştum. Sesi titriyordu. 430 bin dolar kaybetmişti. Konseri izlerken ekran başında ağlamış. Daha fazla dayanamayıp televizyonu kapatmış, arabasına atlayıp İstanbul dışına çıkmış. "Ne oldu?" diye sordum: "Hükümet istemedi" dedi, "Belki orada 'Kyoto'yu imzala' baskısı doğacağından çekindikler. Onlar çekilince sponsorlar da aniden yok oldu. Oysa biz bu işi Paris'in, Roma'nın, Atina'nın elinden almıştık. Türkiye'nin katılacağı gelmiş geçmiş en büyük organizasyondu. Yazık oldu."
Neyse. İyi bir haberle bitireyim:"Live Earth" kaçtı ama, Türkiye, bayanlarda dünyanın en önemli tenis organizasyonu olan "WTA Tenis Şampiyonası"nı yakaladı. Bu önemli turnuva 2011'den itibaren 3 yıl boyunca İstanbul'da yapılacak. Bunun için Yeşilköy'de kurulacak bir tenis köyünde 10 bin kişilik bir merkez kort ile 15 yeni kort inşa edilecek. Bazıları ne kadar engellemeye çalışsa da bir avuç gönüllünün de çabalarıyla, İstanbul, dünyanın ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Can Dündar
………………………………………………………………………
Live Earth, Türkiye için önemli bir gelişme (reklam) olacaktı, bundan eminim. Fakat konserleri izlerken şunu fark ettim. Al Gore, hem filminde hem de yazılı olarak internet sitesinde yayınladığı; tasarruflu elektrik kullanımı kuralını bozmuş! Konser alanındaki o spotlar, sahne aydınlatmaları, barkovizyonda oynayan filmler…
Eee şimdi ben ne diyim? Hükümete mi söyleniyim, organizasyonda giden elektriğe mi yaniyim?
İstanbul fotoğraflarını görünce ikna olan Al Gore, Türkiye'ye gelip kampanyanın tanıtımını da yaptı.İstanbul konserinde 28 sanatçı ve grup sahneye çıktı. Aralarında Deep Purple, Peter Gabriel, Yusuf İslam, Chris de Burg de vardı.Şimdi tek sorun kalmıştı: Parayı bulmak...
5 milyon dolar bütçeli konserlerin İstanbul ayağı için gereken para 1.5 milyon dolardı.
Organizasyonu üstlenen Yeldan, bu kez de hükümeti ve sponsorları ikna turlarına başladı. İlgili tüm bakanlıklara gitti; hepsi sıcak bakıyordu.4 büyük sponsor da bulunmuştu. Sıradan bir konsere verdikleri paranın yarısını vererek 2 milyar insana isimlerini duyuracaklardı. Dev sahne için ön ödeme yapıldı; sanatçılarla anlaşıldı. "Her şey hazır" denilirken ne olduysa oldu birden iş tersine döndü. Hükümet seçim telaşına girdi; belki de Kyoto Sözleşmesi'ne imza atmamışken bir çevreci faaliyete destek vermenin anlamsızlığını fark etti. Al Gore'un gelişinden haberdar edilmemelerine de sinirlendiler ve vazgeçtiler. Sponsorlara gelince... Yeldan'a göre, "Onlar da bu işe girince fabrikalarının çevrecilerce gözaltına alınacağı kaygısıyla çekildiler. "Hem de konsere 2.5 hafta kala..." Live Earth-İstanbul" böylece yattı.
Dün Yeldan'la konuştum. Sesi titriyordu. 430 bin dolar kaybetmişti. Konseri izlerken ekran başında ağlamış. Daha fazla dayanamayıp televizyonu kapatmış, arabasına atlayıp İstanbul dışına çıkmış. "Ne oldu?" diye sordum: "Hükümet istemedi" dedi, "Belki orada 'Kyoto'yu imzala' baskısı doğacağından çekindikler. Onlar çekilince sponsorlar da aniden yok oldu. Oysa biz bu işi Paris'in, Roma'nın, Atina'nın elinden almıştık. Türkiye'nin katılacağı gelmiş geçmiş en büyük organizasyondu. Yazık oldu."
Neyse. İyi bir haberle bitireyim:"Live Earth" kaçtı ama, Türkiye, bayanlarda dünyanın en önemli tenis organizasyonu olan "WTA Tenis Şampiyonası"nı yakaladı. Bu önemli turnuva 2011'den itibaren 3 yıl boyunca İstanbul'da yapılacak. Bunun için Yeşilköy'de kurulacak bir tenis köyünde 10 bin kişilik bir merkez kort ile 15 yeni kort inşa edilecek. Bazıları ne kadar engellemeye çalışsa da bir avuç gönüllünün de çabalarıyla, İstanbul, dünyanın ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Can Dündar
………………………………………………………………………
Live Earth, Türkiye için önemli bir gelişme (reklam) olacaktı, bundan eminim. Fakat konserleri izlerken şunu fark ettim. Al Gore, hem filminde hem de yazılı olarak internet sitesinde yayınladığı; tasarruflu elektrik kullanımı kuralını bozmuş! Konser alanındaki o spotlar, sahne aydınlatmaları, barkovizyonda oynayan filmler…
Eee şimdi ben ne diyim? Hükümete mi söyleniyim, organizasyonda giden elektriğe mi yaniyim?
2 Comments:
http://www.marketingturkiye.com/Haberler/Detay/?no=8679
İlginç saptamalar...
Konserlerde harcanan elektriğe takmış olman yadırganabilir belki. Ancak öyle bir duruma geldik ki, ben de suyunuzu boşa akıtmayın diyen reklamı izlerken, suyun boşa aktığı sahnelerin tekrarlarını düşündükçe üzülür hale geldim.
Yorum Gönder
<< Home