Bilmem nereden başlamalıyım?
Sevgili Haluk, öncelikle yazının başlığından yola çıkalım. Herhalde başlıktaki “sonra” sözcüğünü yanlışlıkla kullandın. “Önce” olması gerektiğini düşünüyorum. Ayrıca yazı içinde de “...bazı noktalama işaretlerinden sonra niçin boşluk bırakılması gerektiğine inancımı...” diyorsun. Buradaki “sonra” sözcüğü de “önce” olmalıydı sanırım. Bunları yanlışlıkla yazdığını düşünerek düzeltme gereği duydum.
Bana yönelttiğin iltifatlara sonsuz teşekkürler. Evet haklısın, titizliğimin en belirgin örneği, Türkçe için gösterdiğim özen.
Sevgili Haluk, burada bir gerçeği tüm açıklığıyla ortaya koyalım istersen. Uygarlığın ve çağdaşlığın temel koşullarından biri de, özellikle yaşamı kolaylaştırmak için, yasal ve meşru yetkelerce konulan kuralları tanımak ve onlara uymaktır. Hukukun kuralları, insan haklarına ilişkin kurallar, ticaretin kuralları, demokrasinin kuralları, kentte yaşamanın kuralları, trafik kuralları, iletişimin kuralları, dilin kuralları vb. Kuralsız yaşamanın ne anlama geldiğini düşünmek bile istemiyorum. Eminim bu konuda sen de benden farklı düşünmüyorsun. Sırf trafik kurallarına uymayanlar ve kendi kurallarını koyanlar yüzünden İstanbul’da yaşamanın zaman zaman cehennem azabına dönüştüğünü görmezlikten gelebilir miyiz?
Her neyse, burada kurallar konusunda ahkâm kesmek gibi bir niyetim yok. Yalnız dilin kurallarıyla ilgili bir şeyler söyleyebilmek için bu girişi yapmak zorunda kaldım. Dikkat ettinse, Türkçe’nin değil, dilin kuralları diyorum. Çünkü bütün dillerde noktalama imleriyle ilgili olarak aynı kural işliyor. Bu konuda da toparlayabildiğim birkaç örneği buraya koyuyorum.
Ne yazık ki, Türkiye’de son yıllarda, özellikle 80 darbesinden sonra, Türkçe’nin kuralları konusunda bir yetke boşluğu yaşıyoruz. Bunun nedenleri de son derece açık. Tapu dairesi haline getirilen Türk Dil Kurumu’nun zırvalamaları, Türk Dil Derneği’nin başına buyruk davranışı, Türkçe konusunda yetke sayılan kimselerin aralarındaki anlaşmazlıklar, özellikle yazım kuralları konusunda önemli bir kargaşa yaratmış durumda. Ancak bir nokta var ki, bu kargaşanın tümüyle dışında. İşte o da “nokta”lama imleri...
Bilmem dikkat ettin mi, bugüne kadar Türkiye’de noktalama imlerinin kullanımı konusunda en küçük bir tartışma çıkmadı. Ya da çıktı da benim haberim yok. Birleşik ya da ayrı yazılması gereken sözcükler, inceltme ve uzatma iminin kullanılıp kullanılmayacağı, Türkçe’ye giren yabancı sözcüklerin yazımı gibi konularda hâlâ ortak görüşler oluşmuş değil, ama noktalama imleri öyle mi?.. Bu konuda hiç kimsenin ettiği ya da edeceği tek bir söz yok. Çünkü, bildiğim kadarıyla bütün dillerde noktalama imi var ve hepsinde de bugün Türkçe’de kullanıldığı gibi kullanılıyor. Yani sözcükten sonra boşluk bırakılmaksızın...
Ayrıca, yalnız dil konusunda değil, başka konularda da konulan kurallara uymaz ve her birimiz kendi kuralımızı koymaya kalkarsak, ortaya çıksa çıksa bugünün Türkiyesi çıkar.
Diyelim ki ben, trafikte sağa dönerken sağ, sola dönerken de sol işaret lambasını kullanmayı sevmiyorum (Gerçi İstanbul’da artık kimse kullanmıyor ya...). Öyle sadece sağa dönerken yakıp sonra cup diye söndürmek, sonra sola dönerken yakıp, döndükten sonra cup diye söndürmek tatmin etmiyor beni. Ya dörtlüleri yakıp trafiğe çıkmak... Arabamı herkes daha kolay algılayabiliyor; hangi yöne döneceğimi kestiremedikleri için de beni daha dikkatle izlemek zorunda kalıyorlar. Böylece de olası bir kazadan kendimi korumuş oluyorum. Arabanın donanma feneri gibi şıkır şıkır görünmesi de caba... Bu anlamsız kuralı kim koymuşsa koymuş, ben inanmadığım için uymuyorum be kardeşim...
Kurallar ve kurallara uyup uymama konusunda yazılacak ve söylenecek o kadar çok şey var ki, sayfalar yetmez. Onun için burada kesiyorum.
Virgül konusunda doğru bulmadığım bir değerlendirmene de değinmek istiyorum. Virgül sadece birbirini izleyen ve birbirini tamamlayan iki tümce arasında kullanılmaz. Virgülün daha pek çok işlevi var. Ali Püsküllüoğlu, sözlüğünde birbirinden ayrı 10 işlev sıralamış.
Sevgili Haluk, niçin kendimizi zorluyoruz, anlamak güç. Soru tümcelerinin ya da sözcüklerinin sonundaki mi, mı, mu ve benzeri soru ekleri görevlerini anlatma konusunda yetersiz mi kalıyor ki, soru imini de kurallara aykırı olarak ayrı yazalım?
“Değil mi ? Şahin ?” diyorsun.
Bu ilginç tümceden sonra yazdıklarını hoş bir fantazi olarak değerlendiriyorum ve
Değil Haluk, diyorum.
Her birimiz, yetkelerin bize dayattıkları kuralları sonuna kadar eleştirebiliriz, önerilerde bulunabiliriz, eylemler gerçekleştirebiliriz ve değiştirilmesi için gereken neyse yapabiliriz ama, onların yerine biz kendi kurallarımızı koymaya kalkışamayız. Yalnız kalırız, kötü örnek oluruz, benzer konularda öneriler getirme, görüş açıklama ve hele hele eleştirilerde ve uyarılarda bulunma hakkımızı tümüyle yitiririz. Bir de belirisizlik ortamı yaratırız. Buna hakkımız olmadığını sanıyorum.
Bak, Çağın Türker nasıl yakınıyor. Soruyorum sana, bu genç arkadaşımız, senin söylediklerine mi, benim uyarılarıma mı uymalı?
“Ancak daha siz kendi aranızda anlaşamazken ben hangisi doğru hangisi değil nasıl anlayabilirim?Yani gerçekten kafam karışıyor.Haluk bey farklı söylüyor ve Şahin bey farklı ama hangisi gerçekten doğru olan ve hangisini uygulamalıyım?”
Sevgiler...
Bana yönelttiğin iltifatlara sonsuz teşekkürler. Evet haklısın, titizliğimin en belirgin örneği, Türkçe için gösterdiğim özen.
Sevgili Haluk, burada bir gerçeği tüm açıklığıyla ortaya koyalım istersen. Uygarlığın ve çağdaşlığın temel koşullarından biri de, özellikle yaşamı kolaylaştırmak için, yasal ve meşru yetkelerce konulan kuralları tanımak ve onlara uymaktır. Hukukun kuralları, insan haklarına ilişkin kurallar, ticaretin kuralları, demokrasinin kuralları, kentte yaşamanın kuralları, trafik kuralları, iletişimin kuralları, dilin kuralları vb. Kuralsız yaşamanın ne anlama geldiğini düşünmek bile istemiyorum. Eminim bu konuda sen de benden farklı düşünmüyorsun. Sırf trafik kurallarına uymayanlar ve kendi kurallarını koyanlar yüzünden İstanbul’da yaşamanın zaman zaman cehennem azabına dönüştüğünü görmezlikten gelebilir miyiz?
Her neyse, burada kurallar konusunda ahkâm kesmek gibi bir niyetim yok. Yalnız dilin kurallarıyla ilgili bir şeyler söyleyebilmek için bu girişi yapmak zorunda kaldım. Dikkat ettinse, Türkçe’nin değil, dilin kuralları diyorum. Çünkü bütün dillerde noktalama imleriyle ilgili olarak aynı kural işliyor. Bu konuda da toparlayabildiğim birkaç örneği buraya koyuyorum.
Ne yazık ki, Türkiye’de son yıllarda, özellikle 80 darbesinden sonra, Türkçe’nin kuralları konusunda bir yetke boşluğu yaşıyoruz. Bunun nedenleri de son derece açık. Tapu dairesi haline getirilen Türk Dil Kurumu’nun zırvalamaları, Türk Dil Derneği’nin başına buyruk davranışı, Türkçe konusunda yetke sayılan kimselerin aralarındaki anlaşmazlıklar, özellikle yazım kuralları konusunda önemli bir kargaşa yaratmış durumda. Ancak bir nokta var ki, bu kargaşanın tümüyle dışında. İşte o da “nokta”lama imleri...
Bilmem dikkat ettin mi, bugüne kadar Türkiye’de noktalama imlerinin kullanımı konusunda en küçük bir tartışma çıkmadı. Ya da çıktı da benim haberim yok. Birleşik ya da ayrı yazılması gereken sözcükler, inceltme ve uzatma iminin kullanılıp kullanılmayacağı, Türkçe’ye giren yabancı sözcüklerin yazımı gibi konularda hâlâ ortak görüşler oluşmuş değil, ama noktalama imleri öyle mi?.. Bu konuda hiç kimsenin ettiği ya da edeceği tek bir söz yok. Çünkü, bildiğim kadarıyla bütün dillerde noktalama imi var ve hepsinde de bugün Türkçe’de kullanıldığı gibi kullanılıyor. Yani sözcükten sonra boşluk bırakılmaksızın...
Ayrıca, yalnız dil konusunda değil, başka konularda da konulan kurallara uymaz ve her birimiz kendi kuralımızı koymaya kalkarsak, ortaya çıksa çıksa bugünün Türkiyesi çıkar.
Diyelim ki ben, trafikte sağa dönerken sağ, sola dönerken de sol işaret lambasını kullanmayı sevmiyorum (Gerçi İstanbul’da artık kimse kullanmıyor ya...). Öyle sadece sağa dönerken yakıp sonra cup diye söndürmek, sonra sola dönerken yakıp, döndükten sonra cup diye söndürmek tatmin etmiyor beni. Ya dörtlüleri yakıp trafiğe çıkmak... Arabamı herkes daha kolay algılayabiliyor; hangi yöne döneceğimi kestiremedikleri için de beni daha dikkatle izlemek zorunda kalıyorlar. Böylece de olası bir kazadan kendimi korumuş oluyorum. Arabanın donanma feneri gibi şıkır şıkır görünmesi de caba... Bu anlamsız kuralı kim koymuşsa koymuş, ben inanmadığım için uymuyorum be kardeşim...
Kurallar ve kurallara uyup uymama konusunda yazılacak ve söylenecek o kadar çok şey var ki, sayfalar yetmez. Onun için burada kesiyorum.
Virgül konusunda doğru bulmadığım bir değerlendirmene de değinmek istiyorum. Virgül sadece birbirini izleyen ve birbirini tamamlayan iki tümce arasında kullanılmaz. Virgülün daha pek çok işlevi var. Ali Püsküllüoğlu, sözlüğünde birbirinden ayrı 10 işlev sıralamış.
Sevgili Haluk, niçin kendimizi zorluyoruz, anlamak güç. Soru tümcelerinin ya da sözcüklerinin sonundaki mi, mı, mu ve benzeri soru ekleri görevlerini anlatma konusunda yetersiz mi kalıyor ki, soru imini de kurallara aykırı olarak ayrı yazalım?
“Değil mi ? Şahin ?” diyorsun.
Bu ilginç tümceden sonra yazdıklarını hoş bir fantazi olarak değerlendiriyorum ve
Değil Haluk, diyorum.
Her birimiz, yetkelerin bize dayattıkları kuralları sonuna kadar eleştirebiliriz, önerilerde bulunabiliriz, eylemler gerçekleştirebiliriz ve değiştirilmesi için gereken neyse yapabiliriz ama, onların yerine biz kendi kurallarımızı koymaya kalkışamayız. Yalnız kalırız, kötü örnek oluruz, benzer konularda öneriler getirme, görüş açıklama ve hele hele eleştirilerde ve uyarılarda bulunma hakkımızı tümüyle yitiririz. Bir de belirisizlik ortamı yaratırız. Buna hakkımız olmadığını sanıyorum.
Bak, Çağın Türker nasıl yakınıyor. Soruyorum sana, bu genç arkadaşımız, senin söylediklerine mi, benim uyarılarıma mı uymalı?
“Ancak daha siz kendi aranızda anlaşamazken ben hangisi doğru hangisi değil nasıl anlayabilirim?Yani gerçekten kafam karışıyor.Haluk bey farklı söylüyor ve Şahin bey farklı ama hangisi gerçekten doğru olan ve hangisini uygulamalıyım?”
Sevgiler...
2 Comments:
: )
1. Sonra-önce konusunda haklısın. Önce diye düşünüp, sonra yazmışım, bunu saymıyorum.
2. Yazımı daha dikkatle okursan, kurralların değişmesini önermedim. Seni ikna etmek gibi bir derdim olmadığını da belirttim.
3. Noktalama işaretlerinde sadece soru işareti, ünlem işareti ve iki nokta üst üste konusunda, tamamen estetik kaygılı, kişisel bir yaramazlığım var. Bunun dışında önemli bir hatam (örneğin dilbilgisi) yok örtmenim.
4. Çağın Türker'in, kafası kadar, ezberi-bilgi dağarcığı karışık korkarım. Yazdıklarını bana değil ona bir ders olarak kabul edebilirim.
5. Dünyada 'virgüllü ünlem' ve 'virgüllü soru işareti' için patent başvurusu yapılmış ! (Patent diyor kaynak ama sanırım tescil demek istiyor.) Bu gelişmeyi de dikkatinize sunuyorum, kendinizi hazırlayınız efendim.
Bir gün biz bunları tartışırken onlar da gelecek, ona göre.
Virgüllü ünlem, virgüllü soru işareti mi? İnanmıyorum! İşaretlerin anlamından habersizler sanırım. Ya da ben yeniliklere kapalıyım!
Yorum Gönder
<< Home