Pazar, Eylül 17, 2006

Sözlüğüm ve ben

Kitapları nesne olarak da sevenlerden misiniz? Ben öyleyim. Hele bazıları takıntı derecesinde kitaplarına titizlenirler. İz yapmasın diye kapağı tam açmadan, neredeyse sadece aralayıp, kitabı öyle okumaya çalışanları biliyorum. Benim düşkünlüğüm o kadar değil. Satın alırken sırtına, sayfalarına, kapağın temiz, kırılmamış olmasına dikkat ederim. İstiflenmekten kaynaklanan izler varsa hemen aynı kitaptan başka var mı diye bakarım. Tübitak yayınlarında mesela, mümkünse sert kapaklı versiyonları tercih ederim. Ayrıca kağıdın ince ya da kalın, bembeyaz veya değişik renklerde olması da hoşuma gider.

Bir sözlük aldım geçenlerde Cebit’ten. TDK’nın Türkçe sözlüğü. (Fuarda Google Türkiye ve MSN Türkiye yoktu ama TDK stand açmış, ilginç değil mi?) Sözlüğün lacivert ya da bordo renkli iki cilt şeklinde olanlarından yokmuş artık. Bu, 2244 sayfa, oldukça şişman, tek bir cilt. 10. baskıymış. Aldım almasına ama meğer tek ve kalın cilt, pek kullanışlı değilmiş. Benden söylemesi.

Yeni sözlüğümde baktığım ilk kelime, kanava oldu. Sözlüğün ortalarında bir yerdeydi. Masanın üzerinde açıyordum, sol taraf küt diye düşecek kadar ağırlaştı. Hayır, olamaz! Daha ilk kelimede dikişler zorlandı sanki. Kapaktan da gıcırtı geliyor! E harfine kadar her şey yolunda. E’den sonra sol taraf ağırlaştıkça kapaktaki gıcırtılar artıyor. Dur bir de sözlüğün sonlarına gideyim. S harfinde durum feci… Hah bir yolunu buldum. Eğer bakacağım kelime yarıdan önceyse sözlüğü arka kapağının üzerine koyarım, yarıdan sonraysa ön kapağının…

Hadi ben dikkatsiz bir alışveriş yaptım ama hırsızın hiç mi suçu yok? Sözlüğü tasarlayanlar, bir maketini yapmadılar mı yahu?

Bu sözlüğe sabit bir yer bulmam lazım. Zaten çalışma masasının bilgisayardan arta kalan bir köşesine sığınmışım, şimdi o alanın bir köşesini de sözlüğe kaptırıyorum.

Hay bin kunduz!

6 Comments:

Blogger Şahin Tekgündüz said...

Sevgili Nokta,

Seni zarfı bu kadar üzdüğüne göre, bir de mazrufuna bak bakalım. O zaman hem çektiğin eziyete, hem verdiğin paraya, hem de yaşadığın düş kırıklığına yanacaksın. Şimdiden geçmiş olsun.

17 Eylül, 2006 16:26  
Blogger Nokta Çelik said...

Haklısınız aslında. İçinden bahsetmiyorum zaten heh he:) Hatta sözlüğü alırken komik bir şey oldu, stand görevlisi bir de yazım kılavuzu satmak istedi. Adam yayınlarının kılavuzunu kullanıyorum dedim. 'Neden ama' dedi şaka yollu. 'Siz bilirsiniz neden olduğunu' dedim ve karşılıklı güldük.

Hakkındaki olumsuzluklara rağmen aldım çünkü elimin altındaki sözlük yetmiyordu. Evden çalışmaya başlayınca daha fazla ihtiyaç duydum.

Ali Püsküllüoğlu'nun sözlüğünü almak istiyordum ama aklım karıştı. Sanki birkaç yayınevinden çıkmış çeşitli Ali Püsküllüoğlu sözlükleri var, hangisi iyidir bilemedim. Aslında gözüm Kubbealtı Lugatı'nda. En kısa zamanda onu da almak istiyorum.

17 Eylül, 2006 19:57  
Blogger Melih Cılga said...

Kubbealtı Lugatı'nı dikkatlice incelediğinizde, hem tanımlar hem de örnek cümleler açısından, günümüzde yaşayan Türkçe ile uzaktan yakından ilişkisi olmadığını göreceksiniz... Sanırım Püsküllüoğlu'nun büyük boy sözlüğü (YKY) işinize daha çok yarayacaktır...

18 Eylül, 2006 10:23  
Blogger Şahin Tekgündüz said...

Adı Kubbealtı olan bir sözlükten, pardon sözlük değil lûgatten başka ne beklenebilir ki? Ali Püsküllüoğlu doğru adres...

18 Eylül, 2006 16:25  
Blogger Nokta Çelik said...

Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

19 Eylül, 2006 18:11  
Blogger Nokta Çelik said...

Ali Püsküllüoğlu'nun sözlüğünü (YKY) bulur bulmaz alacağım.

19 Eylül, 2006 18:13  

Yorum Gönder

<< Home