Pazartesi, Eylül 11, 2006

Laikliğin ne olduğunu bir bilebilsek...

Türker Alkan'ın cumartesi günü Radikal'deki köşesinde yazdığı yazı.
Belki gözden kaçmıştır.



Laikliğin ne olduğunu bir bilebilsek...
Türker Alkan

Bakmayın şimdilerde keskin bir Atatürkçü olduğuna, bir zamanlar Sn. Demirel laiklik konusunda pek ikircikliydi. "Laiklik, dinsizlik demek değildir" der dururdu elindeki Kuran'ı miting alanlarında kitlelere sallayarak ve eklerdi, "Tespih çeken elle, silah çeken el bir olur mu?" Biraz düşünür, tekrar eklerdi, "Benim halkım korkmadan 'Elhamdülillah Müslümanım' diyebilmeli!"
Buna benzer argümanlar uzun zamandır dincilerin savunma hattını oluşturmuştur. "Biz de laikliğe inanıyoruz ve laikliği savunuyoruz. Tek bir sorun var, laikliğin ne olduğunu bir türlü anlayamadık. Bir bilsek sorun çözülmüş olacak!"
Eskilerin 'tecahülü arifane' dedikleri 'bilmezlikten gelme' durumu.
Şimdi bunlara bir de Yargıtay Başkanı Osman Arslan katıldı. "Laiklik iyi bir şeydir ama Anayasa'da tanımı yapılmamıştır!"
Oysa Anayasa'nın 24'üncü maddesi laikliği bütün yönleriyle tanımlamaz mı? İnanç özgürlüğü, dinin devletten, devletin dinden bağımsız olması, devletin dini inanışlara eşit mesafede durması... Laikliğin tanımı açısından söylenebilecek hemen her şey burada yerini alır.
Koskoca Yargıtay Başkanı bunu bilmez mi? Elbette bilir.
O halde 'Laikliğin tanımı yapılmamıştır' demekle kime ne mesaj vermek istedi acaba? Bu sözleri dinci basın sevinçle ve övgüyle karşıladı. Sn. Arslan'ın iyi yere dükkân açtığı anlaşılıyor.
Sn. Arslan'a sormak gerekmez mi, madem laiklik tanımı yapılamayacak kadar kaypak bir kavramdır, senelerdir Yargıtay'ın verdiği laikliğe ilişkin kararların altına imza atarken bu düşünceler elinin titremesine yol açmadı mı? O imzaları nasıl attı?
Ve senelerdir Anayasa'nın laiklik tanımında hiçbir sorun görmeden hareket eden Yargıtay gibi çok önemli bir kurumun başkanı şimdi durup dururken neden bu sözleri söyler?
Şeytan dürtüyor: Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri bir neden olabilir mi? Meclis kendi içinden bir aday üzerinde anlaşamazsa, "Haa" diyecek vekiller, "laiklik konusunda tıpkı bizim gibi düşünen bir Yargıtay Başkanı var."
Neden olmasın? Üstelik Ahmet Necdet Sezer gibi bilinmez bir karakutu da değil!
Yargıtay Başkanı bu sözleri ederken tarikat mensupları birbirini öldürüyor. Ve İstanbul'un İran'ı aratmayacak semtlerinde kameralar geziniyor: Çember sakallar, kara çarşaflar, sekiz-on yaşında tesettüre giren kızlar...
Harem-selamlık uygulamasına geçen oteller haber oluyor.
Hemen her gün basında buna benzer haberleri izliyoruz. Bunlar o kadar sık ve yaygın ki, artık haber değeri bile taşımıyor. Ancak camilerde cinayet işlenirse gazetelerde yer buluyorlar.
Ve bu ortamda Yargıtay Başkanı dertli: "Laikliğin ne olduğunu bir tanımlayabilsek, sorunu çözeceğiz, ama bir türlü tanımlanamıyor!"
Sayın Yargıtay Başkanı kurtarılmış bölgelere gidip bir dolaşsa diyorum. Belki tanım noktasında zihin açıklığı edinirdi.

1 Comments:

Blogger Tuğçe Özel said...

Bu yazı çok iyi geldi. Herkesin okuması lazım...

Bünyeye iyi geliyor.

Bir düşünelim, biz ne yapıyoruz?

Biz nereye koşuyoruz?

12 Eylül, 2006 15:40  

Yorum Gönder

<< Home