Çarşamba, Nisan 12, 2006

Bir köfte tarifi...

(Kişi sayısına göre çarpıp bölünüz lütfen)

Malzeme:
• İstediğiniz kadar yağsız kıyma
(Özellikle yağsız olacak. Yağ zarardır, hele yağ yakmak (!) daha da zarardır.
Bir de sinirsiz et tercih ediniz. Sinir de zarar - tabii kaldıysa...)
• 2 adet kuru soğan
(Acısızından tercih ediniz, yeterince acı var çünkü, soğanı rendelemeyi de
sakın unutmayın, tıpkı yaşam gibi, iyice rende yani.)
• Bir demet maydonoz
(Her zaman yeşillik iyidir. Etrafınıza bakın, bir sürü yeşillik yapan var, tercih sizin.)
• Bir kaç dilim kuru ekmek
(Yaşamımızın en önemli besini, bir topan ekmek için değil mi her şey?
Daha fazlası için kurcalayanlar yanacak bir gün.)
• Bolca baharat
(Beğeniniz, beceriniz ne yöndeyse, istediğinizi koyun, köfteniz tatlansın.)

Hazırlık:
Efendim, bütün malzemeyi uygun bir kaba koyunuz ve iyice yoğurunuz.
Malzemenin birbiriyle iyice karışması ve iyi bir harç olması çok önemlidir.
İyi harç daima çok iyidir. Uzun emekler sonucu oluşur. Usta-çırak ilişkisi gerektirir.
Öyle havadan oluşmaz harç. İnsan naturası gibi yani.

Harç kıvamına gelince, köfteleri istediğiniz büyüklükte yuvarlayın.
Yuvarlayın.. yuvarlayın.. korkmayın, yuvarladıkça şekillenir.

Pişirme:
İyi bir köfte lezzeti için, harcın iyi pişirilmesi gerekir, özenli olunuz.
Özen birinci kural. İyi pişirmek de maharet ister. Çiğ kalmayacak, çok da kavrulmayacak.
İyi ustalar tam kıvamını iyi bilirler. Bilmiyorsanız deneyerek öğreniniz.
İyice öğrenmeden köftelerinizi ikram etmeyiniz.

Afiyet olsun efendim.

13 Comments:

Blogger Hatice Üzgül said...

Peki iyi pişenlere ve bu iyi pişmişleri tercih edenlere köftehor diyebilir miyiz?
Bu durumda kötü bir tabir olmaktan çıkıyor da:))

12 Nisan, 2006 10:40  
Blogger Melih Cılga said...

Bu güzel köfte tarifine naçizane bir iki katkıda bulunayım dedim: Harcı yoğururken azıcık süt ve bir de yumurta eklenirse, üstüne üstlük, pişirmek için de mangal ve kömür ateşi tercih edilirse, ortaya tadına doyulmaz bir sonuç çıkacağını garanti edebilirim... Tabii ki harcın kıvamını doğru ayarlamayı, biraz göz kararı biraz da deneme yanılmayla öğrenmek en iyisi...

Yukarıdaki tarifte de söylendiği gibi, işin sırrı, “yoğurmayı” eğlenceli bir oyun gibi görebilmekte... ‘Bir an önce bitsin de kurtulayım’ diyeceğinize, gerekiyorsa yorulduğunuzda ellerinizi yıkayın, iki dakika dinlenin; sonra yeniden girişin...

On bir yıl önce Kaş’ta bir restoranda çalışırken, köftelerim sayesinde epeyce yüksek bir “müşteri sadakati” yarattığımı söyleyebilirim... :)

12 Nisan, 2006 12:53  
Blogger Maksude Kılınç said...

Neden olmasın Hatice, bal gibi de olur. Benim de hoşuma gider bu kelime aslında.

12 Nisan, 2006 12:54  
Blogger Haluk Mesci said...

Annem, daha gençken yani, köfte harcını ara sıra eline toplayıp, kaldırıp, içinde kardığı kaba sertçe çarpardı. Sizde de var mı bu yönde bir bilgi, uygulama ?
Ben kendi köfte harçlarımı yerden yere vururum. (Ben döveyim de, o niye dövüldüğünü bilir. Hehe.)

12 Nisan, 2006 13:13  
Blogger Nokta Çelik said...

Maksude diyecek ki, mecaz kaynadı gitti ama canım çok köfte çekti:))

12 Nisan, 2006 13:54  
Blogger Tuğçe Özel said...

Kinetik enerji: Hareketin sebep olduğu enerjidir.

Isı enerjisi: Isı sebebi ile oluşan enerji olup, aslında molekül ve atomların kinetik enerjisidir.

Sağdan sola atmamızın sebebi budur, ki ben de atarım. (Ayıptır söylemesi bir mantı hamuru jilet gibi...)

Bir de hamuru veya kıymayı yoğurduktan sonra dinlendirmek gerekir. Hamur kabarır, kıvama gelir. Köftelik kıyma da suyunu bırakır.

Herhalde Haluk Bey'in köftelerine de lezzet veren bu enerjidir.

Hımm tabii el olayını (Eli lezzetli derler.) ve yüreğinizin tuzunu, gözünüzün kararını da unutmamak gerekir. :)))

Ayy acıktım yaaaa..........

12 Nisan, 2006 14:02  
Blogger Hatice Üzgül said...

Bu blogu okuyup toplamını değerlendiren diğer sektörden insanlar biz reklamcılar için aynen şöyle düşünebilirler;

"Eveeeet! Bu reklamcılar alkolü seven, boğazına düşkün ve Türkçe'ye önem veren kişiler. Ajanslarda da rakı sofraları kurup Türk Sanat Müziği dinliyorlardır."
:)))

Valla öğlen ben köfteyi yedim bile:)))

12 Nisan, 2006 14:04  
Blogger Maksude Kılınç said...

Helal ya, bu reklamcı taifesi hakkaten her şeyin iyisini biliyor, bilmeli de. Helal olsun ve köfte yiyenlere de bir daha afiyet olsun.

12 Nisan, 2006 14:15  
Blogger Maksude Kılınç said...

Yahu, kumpas kurmuştum size. Köfte tarifinde köfteler gibi bir yazım hatası var, "maydanoz" olmuş, "maydonoz". Aşkolsun yani.

Şaka şaka, hata benim, sonradan farkettim. Kusura bakmayın.

12 Nisan, 2006 15:11  
Blogger Şahin Tekgündüz said...

Reklamverenler ne mi der?..

1. Şu reklamcılara bak, işi gücü bırakıp geyik muhabbeti yapıyorlar.

2. Bunların keyfi gıcır... İşi köfte tarifine kadar götürmüşler...

3. Bunlar işsiz kalmış vakit öldürüyorlar, biraz iş aktaralım bari...

4. Azizim bu çocuklara para kazandırmıyoruz galiba, baksanıza köfteden başka bir şey düşünemiyor zavallılar...

5. Ohoooo, biz de bunlardan iş bekliyoruz... Bitmiş bu sektör üstadım, bitmiş...

6. Yahu bunlar doğru dürüst köfte tarifi bile yapamıyor, nerde kaldı bizim sosis reklamları!..

7. Hazımcığım, halkla ilişkilere söyle de birkaç koli dondurulmuş köfte göndersin ajansa; ama dikkat et özel üretimden olsun... Ödemeleri geciktiriyoruz, çocuklar doya doya bi köfte yesinler bari...

8. Biz bu ajansla nasıl çalışıyoruz allahaşkına?.. Baksana azizim, bir köftedir tutturmuşlar, rakının neyle içileceğini bile bilmiyorlar.

9. Hüsam, köfteyi anladık da, bu rakı muhabbeti ne oluyor? Bizi yemeğe götürdüklerinde niye rakı içmediklerini şimdi anladın mı?.. Bi de bizi suçlarlar, düpedüz takiye bu...

10. Büyük keyif şu reklamcılık be... Azizim, böyle bir işin olacak... Sabahtan akşama gırgır. Köfteler, rakılar, gırgır, sohbet... Ooooh, gel keyfim gel... Ben patronla konuşayım da tez elden bir reklam ajansı kuralım.

Yeter mi?...

12 Nisan, 2006 21:56  
Blogger Murat Kaya said...

"Öfke ile kalkan, köfte ile oturur."

:)

13 Nisan, 2006 01:02  
Blogger Bülent Şentay said...

Sevgili Şahin Abi ve Maksude Hanım,

Allah aşkına hiç değilse bizim blog'umuzda küçücük bile olsa bu tür yazım hataları yapmayalım. Yoksa bize, "Aşk olsun yani!" derler :)

16 Nisan, 2006 23:42  
Blogger Şahin Tekgündüz said...

Sevgili Bülent,

Uyarın için teşekkür ederim. Türkçe konusunda ne kadar duyarlı olduğumu bilirsin. Ama ona rağmen yazım yanlışı (hatası değil) yapmaktan kendimizi alamıyoruz. İvedi davranmanın özensizliği işte... Allahaşkına sözcüğüne gelince, eleştirinde, geçerli yazım kuralları açısından haklısın. Ama ben "allahaşkına"nın artık tek bir sözcük durumuna geldiğini, öyle "Allah'ın aşkı için ya da Allah sevgisi uğruna" gibi ağdalanmış bir deyiş olmaktan çıktığını, tıpkı "allahaısmarladık" örneğinde olduğu gibi kullanılması gerektiği düşüncesindeyim. Bilmem derin devletin Türk Dil Kurumu bu konuda ne düşünür? İstersen danışalım ya da önerelim. "Aşkolsun" ise bildiğin gibi tek sözcük. Sevgiler...

19 Nisan, 2006 22:44  

Yorum Gönder

<< Home