Perşembe, Mayıs 31, 2007

"Arkadan vermeyen var mı?"

'dedi gecen günkü minibüs şöförü. Ben de yazdım.

Minibüs denen makine enteresan bir ulaşım aracı. Minibüs şöförleri ise bambaşka bir alem. Hatta, kendilerine has bir dilleri bile var. Gayet dikatsiz oluşturulmuş, belki de kasti olarak rahatsız etmek amacıyla kurgulanmış, bu yaklaşık 300 üyelik kelime grubunda Türkçemiz'in tüm azizliklerini görmek hiç zor değil.
Bu yüzden olacak, ne zaman onlardan biriyle bir yerlere ulaşsam, kendimi adeta dilin içindeki defoların masaya yatırıldığı kalite kontrol laboratuarındaymışım gibi hissediyorum (itiraf ediyorum bende de bir sürü defo mevcut).
O kadar ki, bu defoların halk arasında da fark edilip bir sürü çeşitlemesi bile çıkartılmış. İnternette kısa bir aramayla gerekenden fazlasına ulaşabiliyorsunuz. Bunlara sohbetin çok olduğu yerlerde de kulak misafiri olmak işten bile değil. Zaten nereye baksanız bir kafe var (Eee Türkiye'nin en resmi ili Ankara bile kafeler şehri) Malum bizim Türkler Starbucks'taki sohbet ve kafeinin buluşması olayını yıllar önce keşfetmişler. Dilin tüm inceliklerini, kayda değer sayıda lehçeyi, kısaltmaları, laabları ve bilimum argoyu gözlemleyebileceğiniz bu yerin adı ise "Kıraathane" (ne ironiktirki eski Türkçe'de kitaplık anlamına geliyor ) ...

Devam edecek... Etmeye de bilir.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home