Bir mega trend tespiti de benden: Rahatlık!
Son zamanlarda sinema salonunda evinin salonundaymış gibi rahat bir tonla sohbet eden, cep telefonunu kapatmadığı yetmezmiş gibi bir de çaldığında açıp laflayan tipler gördünüz mü? Tabii ki görmüşsünüzdür ama bunların sayısında bir artış gözlemediniz mi? Herhangi bir ortamda sırf fikir beyan etmiş olmak ve “medeni cesaretini” kanıtlamak için atom çekirdeğini doldurmayacak laflar ederek kendini var etmeye çalışan hanımefendilere beyefendilere rastladınız mı? Tabii ki rastlamışsınızdır ama bunların giderek daha fazla söze karıştığını fark etmediniz mi? Dersin ortasında tırnaklarına oje süren ve bunu yaparken hocanın suratına bakmadan soru sormayı normal bulan öğrenci modelini duydunuz mu? Tabii ki duymadınız, ben duydum. Büyük büyük davranmaya, abartılı rahatlıklar segilemeye çalışan ama bu tavırların üzerlerinde eğreti durduğunu fark etmeyen, onların adına sizin utandığınız arkadaşlarınız yok mu? Tabii ki vardır ama sayıları artmadı mı? Hiper rahat, kendine aşık Amerikan ergenini oynamaya çabalayan beyaz Türkler’in başını çektiği bu trendi siz de görüyor musunuz? İşte bir trend olarak rahatlık böyle bir şey- kendini bilmemenin verdiği rahatlık. Hemen söyleyeyim; hayatımın hiçbir döneminde muhafazakar bir insan olmadım. Sosyal değişimin kaçınılmaz olduğunu ve eski değerlerin yerine yenilerinin konmasının kaçınılmazdan öte gerekli olduğunu biliyorum. Ama bu acayip bir şey. Bir sosyolog olarak işin içinden çıkamadım. Rahatım bozuldu.
8 Comments:
Levent bey, kulağımı tırmaladığından soruyorum. Bu "mega trend tespiti" de nedir? Biraz daha açar mısınız?
Sizin gibi bir toplum bilimcinin bile eli kolu bağlanmışken, biz ne yapalım ey Levent Onur Özdoğan? İnsanoğlu başak misali, doldukça başını eğer derler. Yalan da değil hani, böyle insanları gıptayla izleyerek, örnek alarak büyüdük birçoğumuz. Öğrendikçe bilgeleşen insanın, kendini ispatlamaya ihtiyacı olmaz. Kendini aydınlatan spot ışıklarına prim vermez; zekanın ve bilginin ışığını kullanarak diğerlerini aydınlatmakla meşguldür çünkü. Hep bir öğrenci olarak kalmaya özen gösterir, öğretmen olmaya soyunduğu an ışığını kaybedeceğinin farkındadır. Hepsinden önemlisi de rahatsızdır. Rahat-sız! Çünkü rahatsız olunmadan, harekete geçilmez. Rehavet çökerse, enerji de kalmaz, istek de. Ben dünyayı rahatsızların döndürdüğüne inanıyorum ve onları çok seviyorum. Bu yüzden de rahatınızın kaçmasına sevindim. Bu konuyu burada bizimle paylaşmanıza daha da çok sevindim. Zira anlatacak çok şey var.
Mega trend, sosyal davranış kiplerini global ölçekte etkileyen eğilimlere deniyor. Tüm dünyada son 3 yılın mega trendi olarak, "vitality", "anti-aging", "wellness" gibi kavramlarla öne çıkan 'sağlıklı yaşam' eğilimini örnek gösterebiliriz. Bu yazıda ben global bir eğilimden bahsetmedim tabii, sadece büyük bir eğilim olarak gördüğümü belirtmek için kullandım.
Benden de bir örnek:
Kentli, ultra modern görünümünde bir kadın... Oldukça rüküş giyinmiş. 30'lu yaşlarında-reklam filmi senaryosu yazıyormuşum gibi oluyor-...
Elinde aynası, makyaj çantasının içini masaya boşaltmış, lüks diye bileceğimiz bir kafede makyaj yapıyor. Diyeceksiniz ki bunu bütün kadınlar yapıyor, evet ama nedense bana bu çok garip geliyor.
Elbette kadınları eleştirmek için söylemiyorum bunu. Ama nedense o anda o makyaj çantasının içini olduğu gibi masaya boşaltıp sanki yatak odasının tuvalet masasındaymış gibi rahatça, etrafa aldırmaz gözlerle makyaj yapan kadını çok garipsedim. Bu bir mega trend değil sanırım.
Yapmamız gereken şey basit: tepki vermek. Gerekiyorsa pişman etmek. Sinemada mısır yenmesinin yasaklanmasını ister hale geldim ki sinema ve patlamış mısır birbirine ne kadar bağlıdır, iyi bilirim. Ancak kulağımın dibinde hatır hutur mısır yenmesine, konuşulmasına, ağız şapırdatılmasına gerçekten uyuz oluyorum ve dönüp tepkimi veriyorum.
Mega trend ya da büyük eğilim!
Hangisini söylerseniz söyleyin ikisi de son derece rahatsız edici ama ne yazık ki büyük çoğunluğun genel eğilimi bu!
Haddini bilmeyen, basit görgü kurallarından bile habersiz, bilgisizliğini kapatmak için gereksiz çaba harcayan, daima -mış gibi yapma eğiliminde insanlarla çevrili yaşamak beni hasta ediyor.
Kaçsam, bir Manisa Tarzanı da ben olsam, her şeyi reddetsem büyük bir huzur bulacağım. Ama olanaksız!
Size katılıyorum. Evet, çoğaldılar, çoğalıyorlar, hem de büyük bir hızla!
Herkes kapısının önünü süpürürse kent temizlenir muhabbetinden öte bir çözüm bulmak gerek. Ben çevremdekileri, gerektiğinde itip kakarak düzeltmeye çalışmakla ne elde edeceğimi umuyorum ki?
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Bu mega trend olayını yaratanlar, benim hayatımın gidişatını değiştiren kişiliklerdir. Kolejdeyken bu kişiliklerle çocukluğum geçti!
Tam kurtuldum derken ailemde de bu kişilikliksiz kişiliklerden oluşmaya başladı. Sonunda bundan kurtuluşumun olmadığını anladım ve gözlemlemeye başladım. Notlar aldım, analizler yaptım. (Kendimce tabii) Benim gözyaşı dökmeyi bırak, yanından gülerek geçtiğim olaylara oturup ağlamalarını izledim. Erkekleri ikiye ayıran kadınları dinledim. Arabalı ve arabasız erkek kategorileri ile tanıştım.
Marka tutkunluğu yüzünden evden çıkamayan arkadaşlarım oldu. Nasıl mı? Lacoste gömlek alamayıp, sahtesini giydiği için kendini 1 ay eve kapatıp sinir krizi geçirdi. Laila'ya, Reina'ya gitmek için iki kelam edilmeyecek adamlarla gezen kızlarla yaşadım.
İnanamadım!!!
Bazen bunlara sebebiyet veren kişilerden birisiyim diye düşünüyorum. Çünkü markaları yaratan ve onlara hayat veren bizleriz. Bu kadar mı olur dedirtecek olayları bu kişilği oluşmamış gençlere yaşatan bizleriz. No Logo'da anlatılanlar bizleriz...
Bazen de neden ben bu farkındalığı yaşıyorum. Ben neden onlardan biri değilim diye düşünüyorum. İçlerindeydim çünkü. Yetiştiriliş tarzım, annemin verdiği eğitim ve ahlaktan kaynaklanıyor, tamam. Ama onlar nasıl sahip oldukları değerleri anlamsızlaştırırlar diye kendi kendimi yiyorum, üzülüyorum. Yitip giden taptaze beyinlere baktıkça bu ülkenin geleceğinden de kaygı duymaya başladım...
Konu aslında çok derin ama yazacaklarım bunlardan ibaret...
Yorum Gönder
<< Home