Açıklama
Bu yazı Haluk Mesci’nin Ortak Defter’den ayrıldığını açıklayacağım bir yazı olarak başlayıp, kalbimden geçenleri döktüğüm bir yazı olarak devam etmektedir. Dileyen bu kısımdan sonra okumayı bitirebilir.
5 Şubat 2005’te Ortak Defterin ilk satırları yazan Haluk Mesci, internet, blog vb işlerini en aza indirme kararıyla yılbaşı itibariyle defterden ayrılmış bulunuyor.
Eğer okumayı sürdürüyorsanız, sayfamızın başındaki “Çok yazarlı akıl defteri. Dertleşme köşesi. Paylaşma masası. Duyuru tahtası. Meslek odası. İmece grubu. Güç trafosu. Aktarma tablosu. Fikir deposu. Soru ambarı. Cevap silosu. Reklam Türkçesini kollama karakolu...” tanımına dikkatinizi çekmek istiyorum hanımlar beyler... Haluk Mesci, birilerinin kalbinden geçen ama aklına getirmediği, aklına gelse de yüksek sesle söylemeyi düşünmediği, düşünse bile kime söyleyeceğini bilmediği bir şey yaptı. Ortak Defter’i açtı. İyi ki de açtı! Ajanslardaki neredeyse kronometreyle çalışma zorunluluğu, entelektüel uğraşlara vakit ayırmayı, birlikte iş dışında bir şeyler yapmayı (en azından bizim nesil için) zorlaştırıyor. Düşünsel boyutta paylaşımlar azalmaya, sosyal ilişkiler yeme-içmeyle sınırlanmaya başlıyor. Yaşananlar gün içinde olup bitiyor, yazılı kültür yeterince gelişmediği için olanlar bi’ kenara kaydedilmiyor, anılar yazılmıyor. Ortak Defter’in, bu eksiklikleri biraz olsun telafi etmek isteyen reklam yazarlarını bir araya getirdiğini düşünüyorum. Bu nedenle Haluk Mesci’nin http://ortakdefter.blogspot.com/2005/02/neye-yarayacak.html#comments yazısındaki “...bir 'ortak seyir defteri' tutalım diye öneriyorum. Bilgi, akıl paylaşalım; zamana ve bu işkoluna tanıklık edelim. “ önerisine uyarak yazmaya devam etmeliyiz diyorum. Kendi çapımızda bi’ nev’i mesleğimizin güncesini tutmalıyız. Paylaştıkça artan ve azalan meseleleri, artırmak ve azaltmak için yazmalıyız. Hiç değilse heyecanımızı yaşatmak için yazmalıyız! Hele hele büyüklerimiz, “rol model”lerimiz, kendilerinden sonra gelenlere kızmamak (veya kızmak) için mutlaka yazmalı!
Ortak Defter, ilk günden bu yana, tıpkı çantamdaki defterim gibi, gün içinde sayfalarını karıştırdığım bir defter oldu. Bununla birlikte Ortak Defter’e yazmak benim için her zaman zor. Bu zorluk, başta Haluk Mesci olmak üzere, sağ tarafta sıralanmış yazarların karşısına, okunmaya değer bir konuyla çıkmak zorunda olma hissimin ve aman düzgün olsun, yazım yanlışı olmasın endişelerimin kıskacına düştüğüm zamanlarda yaşadığım zorluk.
İşte tam o anların birinde Haluk Mesci, “insan kendi defterine yazarken böyle düşünür mü” diyerek zincirlerimi kırmıştı. Kendisine çok şey borçluyum, uç uca eklesem dünyayı birkaç tur dolaşır herhalde.
Gözünün hep üstümüzde olmasını diliyorum. “Yeter ki gün eksilmesin pencerem(iz)den!”
Not: HM’yi durduramadım ama başka gitmek isteyen olursa vururum, ona göre:)
5 Şubat 2005’te Ortak Defterin ilk satırları yazan Haluk Mesci, internet, blog vb işlerini en aza indirme kararıyla yılbaşı itibariyle defterden ayrılmış bulunuyor.
Eğer okumayı sürdürüyorsanız, sayfamızın başındaki “Çok yazarlı akıl defteri. Dertleşme köşesi. Paylaşma masası. Duyuru tahtası. Meslek odası. İmece grubu. Güç trafosu. Aktarma tablosu. Fikir deposu. Soru ambarı. Cevap silosu. Reklam Türkçesini kollama karakolu...” tanımına dikkatinizi çekmek istiyorum hanımlar beyler... Haluk Mesci, birilerinin kalbinden geçen ama aklına getirmediği, aklına gelse de yüksek sesle söylemeyi düşünmediği, düşünse bile kime söyleyeceğini bilmediği bir şey yaptı. Ortak Defter’i açtı. İyi ki de açtı! Ajanslardaki neredeyse kronometreyle çalışma zorunluluğu, entelektüel uğraşlara vakit ayırmayı, birlikte iş dışında bir şeyler yapmayı (en azından bizim nesil için) zorlaştırıyor. Düşünsel boyutta paylaşımlar azalmaya, sosyal ilişkiler yeme-içmeyle sınırlanmaya başlıyor. Yaşananlar gün içinde olup bitiyor, yazılı kültür yeterince gelişmediği için olanlar bi’ kenara kaydedilmiyor, anılar yazılmıyor. Ortak Defter’in, bu eksiklikleri biraz olsun telafi etmek isteyen reklam yazarlarını bir araya getirdiğini düşünüyorum. Bu nedenle Haluk Mesci’nin http://ortakdefter.blogspot.com/2005/02/neye-yarayacak.html#comments yazısındaki “...bir 'ortak seyir defteri' tutalım diye öneriyorum. Bilgi, akıl paylaşalım; zamana ve bu işkoluna tanıklık edelim. “ önerisine uyarak yazmaya devam etmeliyiz diyorum. Kendi çapımızda bi’ nev’i mesleğimizin güncesini tutmalıyız. Paylaştıkça artan ve azalan meseleleri, artırmak ve azaltmak için yazmalıyız. Hiç değilse heyecanımızı yaşatmak için yazmalıyız! Hele hele büyüklerimiz, “rol model”lerimiz, kendilerinden sonra gelenlere kızmamak (veya kızmak) için mutlaka yazmalı!
Ortak Defter, ilk günden bu yana, tıpkı çantamdaki defterim gibi, gün içinde sayfalarını karıştırdığım bir defter oldu. Bununla birlikte Ortak Defter’e yazmak benim için her zaman zor. Bu zorluk, başta Haluk Mesci olmak üzere, sağ tarafta sıralanmış yazarların karşısına, okunmaya değer bir konuyla çıkmak zorunda olma hissimin ve aman düzgün olsun, yazım yanlışı olmasın endişelerimin kıskacına düştüğüm zamanlarda yaşadığım zorluk.
İşte tam o anların birinde Haluk Mesci, “insan kendi defterine yazarken böyle düşünür mü” diyerek zincirlerimi kırmıştı. Kendisine çok şey borçluyum, uç uca eklesem dünyayı birkaç tur dolaşır herhalde.
Gözünün hep üstümüzde olmasını diliyorum. “Yeter ki gün eksilmesin pencerem(iz)den!”
Not: HM’yi durduramadım ama başka gitmek isteyen olursa vururum, ona göre:)
8 Comments:
Haluk Abi'yi özleyeceğim...
Benim nedenlerim biraz daha duygusal sanırım, ya da ben öyle zannediyorum...
Haluk Abi reklam sektörünü seçmemdeki en büyük etkendir...
Hayatını kitaplarda okudum, ezberledim...
Derdime derman aradım mailler atarak, cevabını esirgemedi hiçbir zaman...
İsmini nerede görsem orada durdum, biriktirdim hepsini...
Bloglarına katılmak için sabrettim, bekledim ve sonunda aranızdayım...
Ortakdefter'de yazmak çok güzel ve mutluyum...
Her şeyden önce bana yol gösterdiği, yol açtığı ve yol verdiği için teşekkür ederim...
İyi ki varsın Haluk Abi...
Teşekkürler...
İyi ki varsın Haluk Abi, Haluk Hocam...
Burak sağolsun, tüm düşüncelerime sahip ve yazmış.
Haluk Ustamızla reklam sektörüne girdim, onunla yöneldim...
Yine " ceketini alıp çıktın " Haluk Abi!
Hep gözün üstümüzde olsun...
Nokta... Lütfen...
Lütfen o elindeki silahı bırak, sakin... Yavaşça. Kimsenin bir yere gittiği yok... Lütfen, sakince, bak hepimiz burdayız, seni de çok seviyoruz ama o elindeki silahı bırak, evet, bak gördün mü, kimseye bir şey olmadı, olmasın zaten, söz kimse bir yere gitmiyor. Bak az sonra bir tane "-de"yide (yazdım bile) bitişik yazacağım ve Haluk Mesci beni azarlamak için deftere girecek yine. Gör bak!
:)
Hayır. Hayır.
Gitmeyin, gitmeyelim.
Gitmeyelim, gitmeyin.
Tansu Gülaydın gitti.
Haluk Mesci gitti.
Daha kaç kişi gidecek?
Yazanlar az.
Canım sıkkın,
yazamıyorum.
Üzgünüm...
Tek bir sorum var; niçin?
Evet, bugün uzun zamandan beri ilk defa deftere giriyorum ve yaşananlar karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum! (Annem rahatsızdı arkadaşlar, yoksa sizi yalnız bırakmak istemezdim)
Ve Maksude Kılınç'a katılıyorum. Niçin?
Bilgisayarı ve cep telefonunu tek iletişim aracı olarak kullanan bir nesil olarak; bu teknolojiyi iyi bir sebeple kullanmamızı sağlayan, tek faydalandığımız ve ortak payda çıkardığımız yer, ortak defter değil mi?
Ustalar ayrılırsa bu defterin ne anlamı kalır? Biri bana açıklasın, lütfen...
Bu arada yeni sisteme geçiş yapamadım! Allahım kabus mu bu yaşadıklarım?
Ben hak veriyorum Haluk Abi'ye.
İnsan 40 parçaya bölünüyor ve bir tercih yapması gerekiyor. Ben tercihimi, Ortak Defter'den yana yapmama rağmen, buraya bile doğru düzgün bir şey yazamadım bugüne kadar:)
Yetmiyor gerçekten zaman!
Kendine iyi bak Haluk Abi, nasıl olsa görüşürüz:)
Şaşırmadım ama çok üzüldüm ustamın ayrılışına... Zaten çok az kişi kaldı. :(
Haluk Bey, yazılarınızı okumak büyük bir keyifti... Tekrar okuyabilmek dileğiyle...
Yorum Gönder
<< Home