Pazartesi, Ocak 08, 2007

Benim okumalarım

Akşam uyumadan önce okuduğum kitap, yolculuğa çıkarken yanıma aldığım kitap, plajda birlikte bronzlaştığım ya da bekleme salonunda birileriyle konuşmaktan kurtaran kitap, vapurda sayfalarını rüzgarın çevirdiği veya bazen birlikte yemek yediğim kitap genelde aynı değil.

Gece yatmadan önce kişisel gelişim türü kitapları kesinlikle kafam çekmiyor mesela. Uzunca bir dönem gece yatarken Türk Gülmece Öyküleri Antolojisi’ni okudum. Pozitif bir ruh haliyle uykuya başlamak için... Kitap kalın olmasına kalındı ama uzun süre bitirememiş olmamın nedeni, yatakta okurken sadece 2-3 sayfadan sonra uykuya dalıyor olmam. Okuma lambamı bile kapatamam çoğu zaman.

Epeydir yatarken şiir okumaya çalışıyorum. Kelimelerin konsantre, anlam yüklü kullanılışları iyice kafama yer etsin istiyorum. Rüyalarda Problem Çözme diye bir kitap okumuştum, yatmadan önce alt bilinci programlamak mümkünmüş.

Uzun yolda birkaç kez biyografi denk geldi. İş Kültür’ün biyografimsi serisi olan Nehir Söyleşileri’nden birkaçını yollarda devirdim. Biyografileri çok severim. Mesela Adalet Ağaoğlu’nun günlüklerinin bir kısmı olan Damla Damla Günler’ini okurken bir yazarın iç seslerini duymak çok etkileyici bir deneyimdi. Bir yanda yazma sancıları, diğer yanda devam eden günlük yaşam... Önceki yaz elimdeki kitap yolun yarısında bitiverince, mola yerinde Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü almıştım. Yolculuğun geri kalanı kıkırdayarak ve nasıl oldu da bu kitabı daha önce okumadım diye hayıflanarak geçmişti.

Yıllar önce bir Bodrum tatilinde Trevanian’la tanışmış ve o hafta içinde Türkçe’ye çevrilmiş bütün Trevanian’ları okumuştum. Unutulmaz bir haftaydı.

Bazen okumalarım durur. Kendimi kitaba veremem, kitap okuduğumu unutamam, kitabın içine giremem bir türlü. Aynı sayfayı birkaç kez okurum.Hatta kaldığım yerden devam edemediğim, biraz daha geriden aldığım zamanlar olur. Kitaplar yığıldıkça üzerimdeki baskı artar, okumam lazım diye içim içimi yer. Bu gibi zamanlarda kurtarıcım bilim-kurgudur. Jules Verne, Asimov, Frank Herbert, Arthur C. Clarke’ı çok severim.

Gündüz okumalarımda ise öykünün yeri ayrıdır. Bir ara öğlen yemeklerinde dışarı kaçardım. Ajansın yakınlarında bir park vardı. Çekmecemde de her zaman öykü kitabı, öykü dergileri olurdu. Yarım saat temiz havada okumak çok iyi gelirdi. Hatta sanat yönetmeni bir arkadaşımla bunu sistemli olarak yapmıştık bir dönem.

Yakın zamana kadar artık öğrenmek için bir şey okumanın zor olduğunu düşündüğümü fark ettim. Yüksek lisans yapmaya karar verirken tekrar ders çalışma fikri beni ürkütüyordu. Çünkü okurken bir şeyler öğrenmek başka, öğrenmek için okumak başka düşüncesine kapılmışım bilmeden. Oysa dersler başlayınca konu ilgi çekici olduğu sürece öğrenmek için tekrar bir şeyler okuyabildiğimi sevinerek gördüm. Aslında şimdi yazarken fark ettim, saçma bir düşünceymiş bu. Yıllardır her yeni müşterinin ciğerini öğrenmek için sayfalar dolusu okuyup, günlerce ders çalışmıyor muydum zaten! Gözümde büyütmüşüm demek ki...

Bazen de hiç elimden bırakamadığım kitaplar olur. Yıllar önce Parfümün Dansı’nı, en son bu yaz da Şu Çılgın Türkler’i öyle okudum. Popüler kitaplara karşı önyargım olduğundan epey sonra denk geldi Şu Çılgın Tükler. Resmen iki gün, iş yapmadığım her vaktimde okudum. Hatta gece olduğunda “300. sayfada yatacağım” diye kendime limitler koyuyordum.


Neyse saat epey ilerlemiş. Biraz Attila İlhan okuyup yatayım artık...

Herkese iyi okumalar :-)

3 Comments:

Blogger Maksude Kılınç said...

Ne güzel yazdıklarını okumak Nokta. Bir yerlerde, aynı mayadan insanlar olduğunu bilmek demek benim için çünkü.

Her an, her yerde, her koşulda birşeyler okuyan biri olarak çok büyük keyif duydum seni okurken. Bir de üstelik benzer beğenilerimizin olması daha keyiflendirdi beni.

Şiir okuyarak uyumak güzel fikir. Hiç aklıma gelmemişti, deneyeceğim. Şiir okurken genellikle şarap içmeyi severim çünkü.

Bir de çizgi roman dene, tavsiye ederim. Bu yaşta hålâ çizgi roman okuruyum. Satın alıyorum, gittigidiyor'dan alıyorum, İzmir'deki kitapçıları hırpalıyorum yenileri gelmeyince. Bir kitap peşinde koşmak ne güzeldir. Hele bir de aradığını bulmak ne güzeldir.

Sana da iyi okumalar...

08 Ocak, 2007 12:28  
Blogger Çağlayan İbiş said...

Hafta içi boyunca internet didik didik edilip, heyecanla kitapçılar gezilir; o hafta sonu hangi yazarın hangi kitabı okunacaktır ona karar verilir. Cuma günü
gelmiştir, alınacak kitap alınmaya gidilir. Evet, kitap alınmıştır artık.

Akşam erkenden yatılır ki, sabah erkenden dinç dimağla kalkılsın. Sabah 5'te kalkınılır. Ve cuma cumartesiye döner. Perde tamamen açılıp pencerenin dibine öylece oturulur. Güneşin ilk ışıkları sayfaları aydınlatırken kelimelerin büyüsüne kapınılır.

Elde o hafta heyecanla alınan kitap...

Kimi zaman Türk yazarlardan, kimi zaman da yabancı...

Yabancı mı dedim yoksa?
Yo değiller! O yazarlar bizlerden, biz onlardan... Yazarlar yabancı diye ayrılır mıymış yoksa.

Okumak gibisi var mı, diyeceğim ama okumak gibi bir de yazmak var değil mi?

İyi okumalar.
:)

09 Ocak, 2007 23:51  
Blogger Vahide Tandelen said...

Ağzımdan aldın derler ya hani! Öyle yapmış Çağlayan. Yazmak lazımmış. Bu kadar okuduktan sonra en azından nerede ne okunur, okuyanın derdi nedir anlatılabilirmiş. Sağol Nokta!Hangi kitabın neresindeydim, neresinden tutsam toparlarım sıkıntısı yaşayan birini bile iştahlandırabiliyor yazdıkların.

Bir kadın gördük geçenlerde D&R'da. İlkokul çağındaki kızına daha evdekileri okumadın diye bıraktırdı elindeki kitabı, almadı. E hadi, ona inat!

10 Ocak, 2007 14:25  

Yorum Gönder

<< Home