Pazar, Aralık 31, 2006

iki bin yedi...

Prenses İki, iki gözünü birden avcundaki kurbağaya dikmiş bakıyor. Az önce verdiği öpücüğe belli ki karşılık alamamış. Bir yandan da bu işlerin öyle bir anda gerçekleşemeyeceğini düşünüyor, aslında tek ve biricik derdi kendini iyi hissetmek. Bilmiyor ki kendi ırkı buna bilmem kaç küsür sene sonra savunma mekanizması diyecek. Gerçi bilse ne olacak ya, beklentisi prens yönünde. İnanmış bir öpücüğe kocaya varacağına. Senelerin bakirliğinin acısı kurbağanın acı tadıyla çoklara katlanıyor. Kız ne yapsın, bu katlanma beklentiye de yansıyor. Prens denen budalanın acilen belirivermesi ve de prenses ikinin de prense oracıkta vermesi gerekiyor. Acelecilik sarıyor damarlarını. Ateş bir kere daha baskın çıkıyor. Anası olacak kraliçenin yaşattığı stres, babası olacak kralın yaşattığı seni falanca krallığın filanca denyo prensi istiyor vereyim mi telaşı geliyor aklına. Acaba babası denen kral adam -ki hakikaten çok kral birisidir, eli açık gönlü bol yüreği yufka ve benzeri birçok kral adam kadar kraldır. Vakti zamanında kendisinden borç istemiş düşman krallığa yardımı esirgememiş, bu borcun ardından o ülkeyi de alır anasından emdiği sütü de burnundan getiririz diyen halkını şaşırtmış, verdiği parayı istememiş, zorda kalana düşene bir tekme de ben mi vurayım, uğraşamam.. gibilerinden bir krallık yapmıştır, neyse.- haklı mı bu falanca yerin filancası konusunda onu düşünüyor Prenses İki. Bir yandan da kendi rızası olsa daha iyi olur var bir yerinde zihninin. Çok iyi biliyor bu prensin ismi Rıza çıkarsa nasıl bir kere daha şaşıracağını. Yeşile diktiği gözleri bir anlığına azcık uzaklara gidiyor bu rıza ve falancanın filancası meselesini düşünmek için ama ilk araca atlayıp geriye geliyor o muhteşem dönüşümü kaçırmamak adına. Rızayı da düşünüyor ama. Nasıl sesleneceği bile var yaptığı hazırlıklar arasında. Ya Rıza olmazsa gibilerinden felaket bir ihtimale karşı önlemini de almış ayrıca. Rıza demeyi teklif edecek. Bu kadar kolay işte hayat onun için.

Tüm bu düşünceler yumağı ile kurduğu hayal evinden dönüyor geriye. Geldiğinde manzarada bir değişiklik yok. Kurbağanın da oralı olduğu yok, ki nereli olduğunu bilen biri de yok. İsmi Bin. Kurbağa Bin. Orman yazların sıcak ve aynı zamanda nasıl beceriyorsa ılık, kışların sıkıcı ve yağışlı geçtiği tipik bir Ege ormanı. Ormanın en büyük artısı ironinin allahı makiler. Gerisi çamlık güzellik.

Orman Bin'in yaşadığı orman bir taraftan da. Arkadaşı yok pek bizim Bin'in. Zaten artık eskiden takıldığı yerlere takılmıyor ki. Prenses İki'nin yaşadığı şatoya yakın yerlere takılıyor ama buranın sinekleri daha besili diye sırf. İkinin teni sinek besini ile dolu ama kral denen babası olacak adam asıl besin kaynağı. Sinekler kralın besin değerini seviyor, bizim Kurbağa Bin, besili sinek seviyor, olur da Prenses İki'nin öpücüğü olumlu sonuç verirse besili inekler en favorisi olacak, bessbelli. Onları mideye indiriyor. Prenses İki geliyor Kurbağa Bin'i öpüyor ya da o anın heyecanı ile yalayıveriyor. Babası kral denen adamın kanını besin eden besili sineği yiyen Kurbağa Bin'i öpünce babasına doğru bir ensest ilişki yeşeriveriyor orada. Ama neyse ki kimse oralı değil. Güzelce üzeri örtülüyor, kimse bu konudan bahsetmiyor. Bekleyiş sürüyor. Prenses İki, bir bakıyor. Prenses İki, bir bir ya da sakin sakin, yavaş yavaş bıkmaya başlıyor.

Kurbağa Bin, Prenses İki'nin avcunda, yine bir sinek geçsin de dilimi gökyüzüne doğru uzatayım tarzı bir düşünceye dalmış. Prensesin bakışlarının üzerinde olması onu belli ki az biraz rahatsız etmiş. Huysuzlanma belirtileri mi gösteriyor ne? Az önce Prenses İki'den gelen öpücüğü düşünecek yer bile yok kurbağanın beyninde. Bundan ne koca olur ne kasaba da diyemiyor Prenses İki. Ama aklına takmış, öpücük verilir, sonra prense verilir. Bir umut işte kızcağızın beslediği. Delirmiş mi acaba diye bakıyor orman ahalisi bir gizlilik içinde. Kurbağa Bin'in akibeti de ayrı bir merak konusu.

Ama kurbağa işte. Huyu kurusun bataklıktan çıktığı günden beridir yaptığı tek şey yediklerinin sonucu ilen değişen tonu ile çıkartmaya başladığı yeni “vrak” sesi. Belli ki Prenses İki buna da kanmış azıcık. Yoksa ne diye gelsin de bir sürü çok kurbağa arasından bulsun bu besili sinek düşkünü 'maşallah dili pabuç kadar'ı alsın da öpsün. Gerçi evet, Prenses İki'nin inancını ve beklentisini körükleyen durumlardan biri de bu yeme içme neticesi ile gelişen ses. Prenses İki'nin de dikkatini çekiveren ses. Yeni ses. Nağmeli ses. Kurbağa Bin'in meşhur sesi.

Avcunun içindeki kurbağa bine bakıyor Prenses İki... Üzerine iki beden büyük sahte asaleti sebebiyle basmak zorunda olduğu parmak uçları kramplarda. Kurbağa Bin'e bakıyor Prenses İki. Anası olacak kraliçenin şiddetli geçimlilik hali geliyor gözünün önüne, gözünün önünden ayırmadığı avcunda beklettiği Kurbağa Bin'in yanıbaşına, avcunun diğer yarısına hayal olarak yerleşiyor. Anası olacak kraliçe karı yine başlıyor kızım seni kimselere verememlere ve en bambaşka hali ile evlen de kurtulayım artık senden git rahat bırak beni"lere. Anası olacak kraliçe karının da ayrı bir maşallahı ayrı bir havası var. Gösterişli, herkesin bildiği türden. Cephanesi de bitmiyor çenesinde, ayrıca kadının. Ama burada suç kadında değil ki, basbayağı bayağın Prenses İki’de. Anlamıyor Prenses İki, bir an önce anlasa def edecek anası olacak kraliçe karıyı. Çünkü bu bir kabus ve o kabuslar da aynı melek hayal gücünün ürünü. Biri 5 mum, diğeri 100 mum değerinde. Birinde göz karanlığa alışıyor kaybolup gidiyor karanın içinde, diğerinde mutluluktan uçuyor havalanıyor, fır dönüyor.

Avucundaki ağırlık kendine getiriyor Prenses İki'yi. Anası olacak kraliçe karıyı eve yolluyor yemeği hazırlayan hizmetlilere ahkam kessin diye. Kurbağa binin bakışını yakalıyor bir anda. "Dönüşüm" diyor sevinçle, Kurbağa Bin önce hiç bakmadı belli ki, bunu yeni sanıyor, heyecan bambaşka sarıyor içini dışını. Ama dönüşecek kişi neden bakışsın ki yolunu bekleyeni ile. Varsa aklı sürpriz yapar ve sihrin tozunu silkeler başından aşağıya ki sihirli olsun, karşısına dikiliverir. Ee bir de çırılçıplak gelecek. toz illaki lazım zaten bazı uzuvları saklamaya hiç değilse bir süreliğine. Prenses İki bozuluyor geçen zamana. Kurbağa Bin'in gözleri büyüyor. Düşünebilse değişsem de şu karı gitse diyecek. Diyemiyor. Düşünemiyor. Düşünemediğini bile diyemiyor.

Verdiği öpücüğü düşünüyor Prenses İki. Acaba etkisiz ya da hissiz miydi diyor bir garip huzursuzluk çöküyor üzerine. Üzerine alınıyor bunu da. Kurbağa Bin garip bir mutluluk kaplamış büyümekteki gözleri ile Prenses İki'yi süzüyor. Aklı hemen üstlerinde gezintideki besili sinekte. Sinek şatodan geliyor bessbelli. Prenses İki belki az sonra babası ile girdili çıktılı bir ilişki yaşayacağından habersiz dolaylı da olsa. Uygun anı bekliyor Kurbağa Bin. Beklemek zorunda çünkü yaşamak zorunda. Beklemesi gerektiğini nerede ne yapması gerektiğini biliyor bir tek zaten. Bunu bilebilecek kadar macerası var besili sineklerle.

Sinek geliyor. Dikkat kesilmiş Prenses İki'nin alnına yaklaşıyor. Prenses İki'nin alnı iniş için müsait besili sineğe göre. Kurbağa Bin bakıyor. Dili hazır. Tek atış hakkı var ve bunu harcamaya niyetli değil. Hazır. Prenses İki huzursuzlanıyor. Artık bu iş olacak yoksa bir kere daha öperim diyor içinden. İsteksizce. Kurbağa Bin hazır. Sinek hazır. Prenses İki alık. Sinek büyük. Kurbağa Bin hazır. Prenses İki prensi kaçırdım mı acaba diyor. Falanca ile filancayı düşünüyor.

Sinek ön uzuvlarını birbirine sürtüyor. Alnını çok sevdi Prenses İki'nin. Halbuki aradan daha sadece 1 saniye geçti ilk görüşmelerinin üzerinden. Kurbağa Bin ağzını açıyor. Dili başlıyor yuvarlanmaya, sineğe yapışacak ve onu kendisine çekecek. Hızla. Alışkın zaten. Ama Prenses İki hiç görmemiş ki. Kurbağa Bin açıyor ağzını. Sinek uzuv kaşıma peşinde. Bıçak bileyliyor gibi. Kurbağa Bin açtı ağzını, dil yuvarlanıyor. Sanki sonsuz bir kırımızı halı. Prenses İki beklediği prensin diline bakıyor. Hiç sevmiyor. Hatta o kadar sevmiyor ki çığlığı basıyor. Ama vücudu tek başına çığlığa izin vermiyor. Az da olsa geriye esniyor. Sinek kaçıyor kurtarıyor canını. Kurbağa Bin afallıyor. Refleks diye bir şey var bu yaşadığımız dünyada ama kurbağa binin bundan haberi yok ki olsa da onun adı refleks. Bizim ama bizsiz de çalışan tek hücremiz. Dil fırlıyor. Prenses İki çığlıkta. Ağzı bir karış. Az da esnemiş. Kurbağa Bin'in dili yolda. Hedef saptı. Prenses İki esnedi. Geriye doğru. Dil yolda. Prenses İki çığlık ayarını maksimuma dayamış. Kurbağa Bin şaşkın. Düşünüyor neden refleksi bilmiyorum, gerçi bilsem ne olacak ya. Dilin yolu başka bir dille kesiliyor. Küçük bir dil diğerine göre. Prenses İki küçük diline kadar yapışan bu dili algılayamıyor. Babasının hizmetlilerin küçük dillerine uzanışını gelir gibi oluyor aklına. Ağzına gelenler fırsat vermiyor. Kurbağa Bin hamlesini tamamlamak için sineğe niyet Prenses İki'ye kısmet çekiyor dilini geriye. Ama besili de olsa sinek, Prenses İki o sineğin kim bilir kaç katı. Dilini çekiyor Kurbağa İki. Bütün bunlar bir sonraki 1 saniyede oluyor. Dili gelmiyor geri ama öyle bir çekiyor ki. Dil geleceğine Kurbağa Bin dile geliyor. Prenses İki'nin arzusu bu değil ki, rızası bu olsun. Dile gelen Kurbağa Bin, Prenses İki'nin ağzına doluyor. Çığlık sonrası yutkunma, adı üzerinde işte Prenses İki yut-kun-ma!

Duymuyor kimseyi çünkü çığlık... Kurbağa Bin bir yolculuğa çıkıyor. Ama başka çıkış yok. Prenses İki, az önce yaşananları düşünüyor. Kurbağa Bin az sonra bir daha uyanmamak üzere uyuyakalacak. Prenses İki prensini düşünüyor. Ağzı doluyken konuşmamalı, öyle de yapıyor zaten. Ormandan fısıltılar gelmeye başlıyor. Prenses İki bir daha yutkunuyor. Kurbağa Bin'in yolculuğu tamamlanıyor. Besili sinek şatoya geri gidiyor. Prenses İki yere yığılıyor. Prensi içine. Ve hala bakir. Mutlu mesut. Orman fısıldıyor.

“iki, bini yedi... iki, bini yedi... iki, bini yedi...”

3 Comments:

Blogger İnci Vardar said...

Çok eğlenceli! Nefis bir masal olmuş bu; ellerine, beynine ve yazarken daha nerelerini kullandıysan hepsine sağlık. Yeni yılın da böyle nefis geçsin. :)

31 Aralık, 2006 23:33  
Blogger Çağlayan İbiş said...

Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.

01 Ocak, 2007 18:56  
Blogger Çağlayan İbiş said...

Ellerine sağlık, okuması çok keyifli.
Bayram baklavası tadında masal okuduk. :)

02 Ocak, 2007 16:01  

Yorum Gönder

<< Home