Salı, Aralık 12, 2006

Biraz nanik, biraz depreşik...

Son birkaç ayımı başlığın ikinci yarısına daha yakın geçirdikten sonra "uzaklaşayım biraz en iyisi" dedim, vurdum kendimi Barselona yollarına. İstediğin kadar uzaklaş, ne kadar kaçabilirsin ki kendinden? Yine de bir umut, otel odasından çıkmak bile istemezken, şehrin gecesini gündüzüne karıştırdım, hepsini bol sangria eşliğinde mideme indirdim. Biraz hazımsızlık yaptı. Güzel bir kafanın da etkisiyle İstanbul'u özledim, döndüm hayatımın şehrine. Şöyle şeyler öğrendim:

- Beni İstanbul'dan başka bir yer paklamazmış.
- Bir insanın doğruluğuna feci şekilde inandığı şeyleri ne kadar mantıklı yaklaşırsan yaklaş değiştiremezmişsin.
- Kahve falı yaşlıları etrafına toplamanın etkili bir yoluymuş, bu nedenle insanların gelecek beklentileriyle alay edeceğin ortamları seçerken dikkatli olmak gerekirmiş.
- Hiçbir yere dersine çalışmadan gitmeyecekmişsin, tur rehberleri beklediğin gibi olmayabilirmiş.
- İhsan Oktay Anar ve Alper Canıgüz isimli nefis yazarların hayat kurtarıcı özellikleri de bulunmaktaymış; özellikle Alper Canıgüz "Oğullar ve Rencide Ruhlar" kitabıyla insanı bir süre depresyondan bile çıkarırmış. (Sayın Hatice Üzgül, bilemiyorum mesaj alındı mı...)
- "Bizim İstiklal Caddesi gibi" denilen La Ramblas ve "bizim İstiklal Caddesi" arasındaki fark dağlar kadar büyükmüş.
- Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, Dali Müzesi'nde yaşamanıza izin verilmezmiş.

Yarın yine işe dönüyorum. Veni vidi kısmı bitti, bir sürü vıdı vıdı bekliyor şimdi beni. Bu vesileyle, bir süredir üşengeç yaklaşım ve uzaklaşımlarımı sergilediğim Ortak Defter'e de dönüş yaptım sanırım. Haydi hayırlısı...

7 Comments:

Blogger Murat Kaya said...

Hoş gelmişsiniz pek sevgili İnci Vardar.

Veni vidi kısmını bitiren, vici kısmını da vici vici yapar diye tahmin ediyorum.

12 Aralık, 2006 19:11  
Blogger Maksude Kılınç said...

Bence de veni vidi yapan, harika ciciler yapar.

Sanki... galiba... belki... sanırım... öyle hatırlıyorum...

Hey, tatil yapmak nasıl birşeydi yahu? İnci bir daha anlatsana şunu!

12 Aralık, 2006 19:19  
Blogger Maksude Kılınç said...

O tadı almadığımızı kim söylüyor Tansu? Almasak işin içine bu kadar dalar mıyız? Sadece benim bir yaramı da kaşıdı. Ekstradan yani.

13 Aralık, 2006 11:56  
Blogger Bülent Şentay said...

Yazı iki kere TADlı. İkinci TADı defteri zenginleştirmesinden geliyor.

13 Aralık, 2006 15:09  
Blogger Hatice Üzgül said...

:) he heh he he!

Kitabı en kısa zamanda vici'leyeceğim.

13 Aralık, 2006 18:20  
Blogger Çağlayan İbiş said...

Yazılsın güzel yazılar,
okunsun kitaplar,
yapılsın yorumlar,
verilsin Barselona'dan haberler, şenlensin Ortak Defter.

Hoşgeldin Sevgili İnci Vardar.

:))

13 Aralık, 2006 20:24  
Blogger İnci Vardar said...

Herkese teşekkür eder, küçüklerimin gözlerinden, büyüklerimin ellerinden öperim. Bunları okudukça yazası geliyor insanın! :)

Ah Maksude Hanımcığım, tatil çok tuhaf bir şeymiş. İlk iki gün ne yapacağımı şaşırıp brief aradım. Sonra baktım böyle olmuyor, bir gariplik var bu işte, bıraktım kendimi. Barselona'yı istediğim kadar sevmeyeyim, biraz ara vermek nefis oluyormuş. Her şeyden öyle uzaklaşmışım ki, özellikle de döndüğümde evde izlediğim yayılmacı politika güzel oldu. Önce koltuğa, sonra yatağa, ikisine de yeteri kadar doyunca başka koltuğa... Bunca zaman öksüz bıraktığım kitaplarımı, filmlerimi, yazılarımı, resimlerimi de aldım yanıma; isteseler de değemezlerdi keyfime.

Yaşamayı unutuyormuşuz bazen, sonra da depreşip kendimizden kaçmaya çalışıyormuşuz. Asıl bulmamız gereken kendimizken, iki dakikamızı boş bırakmamaya çalışıyormuşuz dönememe korkusuyla.

Bir de evden sadece birkaç gün uzak kalmış olmama rağmen odamın kokusunu çok özlediğimi fark ettim. İşten gecenin bir yarısında dönünce alamıyormuşum o kokuyu. Çok iyi geldi bu çooook!

Darısı başınıza.

13 Aralık, 2006 21:28  

Yorum Gönder

<< Home