Cumartesi, Mart 04, 2006

Önce Gözümüzdeki Mertek...

4 Mart 2005 Cumartesi günkü Hürriyet’te Mehmet Yılmaz’ın aşağıdaki yazısı yayımlandı. Okurdan gelen çok yerinde bir tepki ve İDO Halkla İlişkiler Birimi’nden gelen zırva bir savunma... Bir başka ilginç yan da, Mehmet Yılmaz'a gönderdiğim yazıda sözünü ettiğim aymazlık.

Kamu kuruluşuna İngilizce kurumsal kimlik

İSTANBUL'da deniz otobüslerinin işletmesini yürüten İDO, havayolu şirketlerininkine benzer bir "puan kartı" çıkaracağına açıkladı. Böylece deniz otobüsleriyle ulaşımı teşvik edecek bir ödüllendirme sistemi kurulmuş olacak.

Yararlı ve doğru bir çaba olduğu çok açık bu uygulamada kartın adı "Sea & Miles" olacakmış.

Bir Hürriyet okuyucusu yerel denizlerde, çoğunluğu Türk yolculara yönelik bu kartın adının neden İngilizce olduğunu merak etmiş ve bunu İDO'ya bir yazıyla sormuş. İDO Halkla İlişkiler Birimi, okuyucumuza şöyle bir yanıt vermiş:

"Sunulan bir hizmete isim konulurken önemli olan etken dikkat çekicilik olduğundan, isimlendirme esnasında buna dikkat edilmiştir. Söz konusu isimler uzun zaman önce konulmuş ve zamanla kurumsal kimlik kazanmış isimlerdir. Bu sebeple isimlerin değiştirilmesi düşünülmemektedir."

Bir kamu kuruluşunun kurumsal kimliğinin yabancı bir dille kazanılmış olduğuyla ilgili bu değerlendirme gerçekten ilgi çekici.İngilizce'nin bütün dünyada yerel diller üzerinde yarattığı tahribata bir kamu kuruluşunun kayıtsız kalması ise dilimiz açısından acı verici.

•••••

Sayın Mehmet Y. Yılmaz, 04.03.2005

Bugünkü “Kamu kuruluşuna İngilizce kurumsal kimlik” başlıklı yazınız için teşekkür ederim. Keşke dil konusundaki duyarlılığınızı daha sık gündeme getirseniz. Biliyorsunuz bu kuruluşun çıkardığı yayın organının adı da “Sea Life”...

Öylesine haklısınız ki, gerçekten İngilizce’nin bütün dünyada yerel diller üzerinde yarattığı tahribata bir kamu kuruluşunun kayıtsız kalması, dilimiz açısından acı verici. Bu konuda size katılmamak mümkün değil. Ancak, dil konusunda duyarlılığı yalnız kamu kurumlarından beklemek yeterli mi? Ya da dile karşı duyarlılığı, yalnızca yabancı sözcük kullanmaya indirgemek doğru mu? Alfabe ve yazım kuralları bu duyarlılığın dışında mı kalmalı?

Bir Türk gazetesinde, Türkçe okuyup yazanlarla iletişim içinde bulunan bir yazar olarak, köşe başlığınızdaki İngilizce “fax” sözcüğünü nasıl açıklayabilirsiniz? Bunca zamandır gözünüzden kaçtığını düşünmek mümkün olabilir mi? Bu konuda size daha önce de bir not gönderip, sizin de Fatih Altaylı gibi, faks sözcüğünü, alfabemizde bulunmayan “x” harfiyle İngilizce olarak yazdığınızı hatırlatmış, düzeltilmesini rica etmiştim. Ama hiçbir sonuç çıkmadı. Lütfen, kendi gözümüzdeki mertekle de ilgilenelim. Saygılarımla,

Şahin Tekgündüz

3 Comments:

Blogger Bülent Şentay said...

Bu fax olayı adeta sosyal bir yara halini aldı. Bu yara en çok Hürriyet İK ekinde kanıyor. Fax'çılar her pazar açık farkla galip!

Aslında gazetenin ilgili kişilerinin, örneğin ombusdmanların bu konuda gazete reklam grup sorumlularını, reklamverenleri ve hatta ajansları uyarmaları gerekmez mi? Bunu yapamıyorlarsa, yine Hürriyet İK ekinde her hafta RYD'nin "dilinizi yabancı sözcüklerle kirletmeyin" diye bas bas bağıran reklamlarını yayınlamalarının ne anlamı kalıyor ki?

05 Mart, 2006 13:02  
Blogger Şahin Tekgündüz said...

Sevgili Bülent,

Keşke sorun oralarda kalsa... Yaşadığımız dil sorununun boyutları öylesine büyük ki? Zaten Hürriyet'in kendisi başlıbaşına bir sorun yumağı. Türkçe sorunlarıyla baş edebilmek olanaksız. Ama biz gene de elimizden geleni yapalım.

RYD üyesi misin bilmiyorum, ama ben o dil kampanyasını ciddi bulmuyorum ve a nedenle de etkisiz kaldığına inanıyorum. Olabildiğince yoğun bir yayın olanağı sağlanmışken, daha iyi bir şeyler yapılamaz mıydı?

Sevgiler...

05 Mart, 2006 15:33  
Blogger Bülent Şentay said...

Sevgili Şahin Bey,

RYD'ye üyeyim ama dil kampanyasında tutturulan dille ilgili benim de kuşkularım ve eleştirilerim var. Sanki biraz aceleye gelmiş ya da üzerinde fazla düşünülmemiş bir işle karşı karşıyayız. Başlığın hafifliğe yakın sakinliği bir yana görseller de neredeyse yarım sayfayı bulan boyutlarına rağmen gereken etkiyi yaratamıyor. Ayrıca seçilen tiplerin neye göre seçildiğini de sorgulamadan edemiyor insan.

Bu durumda sorunuzun cevabını ben kendi adıma şöyle verebilirim: Evet, daha iyi hem de çok daha iyi bir şeyler yapılabilirdi.

Saygılar...

05 Mart, 2006 23:26  

Yorum Gönder

<< Home