Her şeye rağmen reklam yazabiliyorum...
Sayın Bülent Şentay'ın, "ilk paragraf" önerisi vardı geçenlerde Ortak Defter'de.. Ben de buraya "reklamcılık sektöründen" kahramanları barındıran bir hikayenin giriş kısmını koydum. Devamını okumak isterseniz... Son cümleye tıklamanız gerekecek.
Korkmayın, Ortak Defter'den kopmayacaksınız. Ayrı bir pencerede açılacak. :)
Her Şeye Rağmen Reklam Yazabiliyorum
Bu hikaye, Barbara Gordon’un “Her Şeye Rağmen Dans Edebiliyorum” adlı romanına ithafen yazılmıştır.
Ödül gecesiydi. Salondaki reklamcılar, yıl boyunca yaptıkları işleri bir araya getirmiş, jürinin eline teslim etmiş, yarıştırmış ve aldıkları ödüllerle mutlu olmuşlardı. Şimdi de kokteylde yaptıkları işleri ve aldıkları ödülleri tartışıyorlardı. Onca “monolog” arasında benim düşündüğüm bir tek şey vardı: Eve gitmek!
Sakin bir şekilde evde oturup ödül gecesine kadar geçen zamanın yorgunluğunu atacağımı, “haftasonu” denen şeyi hissederek yaşayacağımı ve - hepsinden önemlisi - kendi kendime kalabileceğimi düşünüyordum. Hazırladığımız kampanyalar karşılığını vermiş, satışlar zirve yaptığı için müşterilerimizle aramızı düzeltmiş ve herkesin merakla beklediği bu ödül gecesinde, “büyük ödül” de dahil olmak üzere birkaç kategoride daha ödül almıştık. Körkütük sarhoş bir şekilde sahneye çıkıp teşekkür konuşması yapmak yerine, beni övüp duran sanat yönetmeninin suratıma kattığı utanç kırmızısı tam olarak geçmiş değildi. Arabama binip eve gitmek üzere otoparktan çıkarken telefonu kapattım. Kimse beni aramasın, kimse bana ulaşmasın diye. Hesaplarıma göre, hafta başına kadar, yani iki gün sonrasına kadar kimse beni rahatsız etmeyecekti. Evime gidip, sıcak bir duş alıp, bu soğuk kış gecesini bir “yaz tatili”ne çevirebilirdim.
Daire kapısının önünde beni bekleyen sanat yönetmenine rastlayana kadar hesabımda bir hata olduğunu düşünmüyordum. Hesaba katmadığım bir şey daha vardı; köpek balıklarının vücuduna yapışan asalak deniz canlıları...
Korkmayın, Ortak Defter'den kopmayacaksınız. Ayrı bir pencerede açılacak. :)
Her Şeye Rağmen Reklam Yazabiliyorum
Bu hikaye, Barbara Gordon’un “Her Şeye Rağmen Dans Edebiliyorum” adlı romanına ithafen yazılmıştır.
Ödül gecesiydi. Salondaki reklamcılar, yıl boyunca yaptıkları işleri bir araya getirmiş, jürinin eline teslim etmiş, yarıştırmış ve aldıkları ödüllerle mutlu olmuşlardı. Şimdi de kokteylde yaptıkları işleri ve aldıkları ödülleri tartışıyorlardı. Onca “monolog” arasında benim düşündüğüm bir tek şey vardı: Eve gitmek!
Sakin bir şekilde evde oturup ödül gecesine kadar geçen zamanın yorgunluğunu atacağımı, “haftasonu” denen şeyi hissederek yaşayacağımı ve - hepsinden önemlisi - kendi kendime kalabileceğimi düşünüyordum. Hazırladığımız kampanyalar karşılığını vermiş, satışlar zirve yaptığı için müşterilerimizle aramızı düzeltmiş ve herkesin merakla beklediği bu ödül gecesinde, “büyük ödül” de dahil olmak üzere birkaç kategoride daha ödül almıştık. Körkütük sarhoş bir şekilde sahneye çıkıp teşekkür konuşması yapmak yerine, beni övüp duran sanat yönetmeninin suratıma kattığı utanç kırmızısı tam olarak geçmiş değildi. Arabama binip eve gitmek üzere otoparktan çıkarken telefonu kapattım. Kimse beni aramasın, kimse bana ulaşmasın diye. Hesaplarıma göre, hafta başına kadar, yani iki gün sonrasına kadar kimse beni rahatsız etmeyecekti. Evime gidip, sıcak bir duş alıp, bu soğuk kış gecesini bir “yaz tatili”ne çevirebilirdim.
Daire kapısının önünde beni bekleyen sanat yönetmenine rastlayana kadar hesabımda bir hata olduğunu düşünmüyordum. Hesaba katmadığım bir şey daha vardı; köpek balıklarının vücuduna yapışan asalak deniz canlıları...
1 Comments:
Zahmet edip sonuna kadar okuyan, okumakla yetinmeyip "yorum gönder"i tıklayan, tıklamakla da kalmayıp yorum yazan-yazmayan ustalara ve arkadaşlara teşekkür ederim.
Yorum Gönder
<< Home