Salı, Kasım 01, 2005

Reklam dedektifleri iş başında!

Siz bu memlekette İpek Mobilya'ya bir değiştir kampanyası filmi sunarsınız ve dersiniz ki filmde adam gelir, bir harekette eski mobilyasını şlak diye İpek'le değiştirir. Mobilya olduğu yerde şöyle bir döner yerine yenisi, İpek olanı gelir. Müşteriniz fikri beğenir. Film çekilir, yayınlanır, olumlu tepkiler de alır. Fikrin ilk ortaya çıktığı zamandan şu dakikaya neredeyse altı ay geçmiştir ve önümüzdeki altı ayın planı da hazırdar. Buraya kadar her şey normal.

Sonra bir gün bir bakarsınız Citroen'in değiştir konseptiyle aynı görsel efekti kullanan filmi yayınlanır. Ha yalnız Citroen filmi için çok daha fazla para harcandığı için elbette prodüksiyon kalitesi filan çok daha iyidir.


Ondan sonra da yurdum reklamcılarından birileri çıkar der ki " Bak bak İpek reklamını Citroen'den araklamışlar. " Citroen'in bu filmi Avrupa'daki kanallarda aylardır dönmekte.... Yani mutlaka ve kesinlikle durum budur.

Yani işi gücü reklam dedektifliği yapmak olan birileri, anlamadan, dinlemeden, sorup soruşturmadan, olayın aslını bilmeden üzerinize böyle bir bok atar, sonra da kenara çekilir. Siz de üzenize yapışanları temizleyeceğim diye delirir durursunuz.

Birileri alenen çalarak iş yaparsa olcağı budur işte. Sizin yaptıklarınızın bir benzeri, hatta aynısı aylar sonra daha büyük, çok daha büyük bir marka için yapılır. Sizin işiniz birden arak iş olur.
Ne kadar yazık, ne kadar acı, ne kadar ayıp, insanların emeklerini böyle bir çırpıda harcayıvermek.

3 Comments:

Blogger Vahide Tandelen said...

Kampanyanın yaratılış sürecinin birebir tanığı olan ben de olanlara çok üzüldüm. Fikrin ortaya çıkmasının kampanyanın yayınlanmaşa başlamasından çok daha önceye rastladığını da biliyorum.

Citroen reklamının bahsedilen yayın süresinden de önce yayınlanan Rob Thomas klibi de benzer bir uygulamayla yapılmıştır. Ne diyelim, "Citroen reklamını bir klipten araklamış." mı mesela?

Şu "reklam yazıları" bazen insanı çileden çıkarıyor.

01 Kasım, 2005 18:15  
Blogger Nokta Çelik said...

Bunu iş kazası olarak görmek lazım. Benim de başıma gelmişti, müşteriye sunulan ama uygulanmayan birkaç işi, daha sonra yabancı mecralarda gördüm. O daha yakıcı bir durum, arkasında şöyle bir iz bırakıyor "Ahhg, Archive'de çıkan benim işim de olabilirdi."

Haksız yere itham edilmek iyi değil tabii, ama müşteriniz bunu biliyorsa, o kadar da dert etmeyin.

Yine de geçmiş olsun:)

02 Kasım, 2005 00:41  
Blogger Murat Kaya said...

"Günlerden bir gün, kurbağalar kendi aralarında yarış yapmaya karar vermişler. Hedef çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış. Bir sürü kurbağa da arkadaşlarını seyretmek için toplanmışlar ve yarış başlamış.

Gerçekte seyirciler arasında hiç kimse yarışmacıların kulenin tepesine çıkabileceğine inanmıyormuş. Sadece şu sesler duyulabiliyormuş: "Zavallılar! BU YARIŞ FİKRİNİ ŞURADAN ARAKLAMIŞLAR." Yarışmaya başlayan kurbağalar kulenin tepesine ulaşamayınca teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar. Seyirciler bağırıyorlarmış: "ZAVALLILAR! Hiçbir zaman başaramayacaklar!.."

Sonunda, bir tanesi hariç, diğer kurbağaların hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar. Ama kalan son kurbağa büyük bir gayret ile mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış. Diğerleri hayret içinde bu işi nasıl başardığını öğrenmek istemişler. Bir kurbağa ona yaklaşmış ve sormuş: "Bu başarının sırrı nedir dostum?"
Fakat yanıt alamamış. O anda farkına varmışlar ki... Kuleye çıkan kurbağa sağırmış..."


Geçen hafta çalıştığım yerden istifa ettim. Vedalaşırken bana hediye ettikleri kitabın içinde bu eski hikaye vardı.

"Metin yazarı değil miyim yoksa ben?" başlıklı bir depresyona düşmüştüm o sıralar. Bu klasik hikayeyi, o kitapta okuyup hatırlamak beni depresyondan kurtardı.

Geçici sağırlıklar gerekli sanırım bizlere. Artık "tıkaçlarımı" çıkardım. Teklifleri duyabilmek için kulağımın açık olması gerekiyor.

02 Kasım, 2005 03:36  

Yorum Gönder

<< Home