Benim güzel manyaklarım...
Sabah Tomris Uyar'ın Gündökümü'nü okumaya başladım. İki gün daha bekleseymişim onun yazmaya başladığı güne denk getirecekmişim. Varlığından yıllar önce haberim olsaymış böyle eksik kalmış hissetmeyecekmişim. Zararın neresinden dönsem kârdır diyorum şimdi, bir de teşekkür ediyorum "bak, böyle bir şey de var" diyen güzel insana.
Aslında, kurşun kalemle bile olsa, satırların altını çizmeyi sevmiyorum. Temcit pilavı gibi dönüp dolaşıp yeniden okuduğum bir kitabı ciddi ciddi karalamıştım; her okuyuşumda yeni çizgiler ve yeni notlarla doldurmuştum. Çok utandım sonra kendimden, kitaba saygısızlık yapmışım gibi hissettim. Tamam, yaşanmışlık var bir yerde. Diğer yandan da, zarar görmesin diye kapağını bile belli bir açıyla açtığım kitap bambaşka bir şeye dönüşüyor. Bilemiyorum ki, çok mu duygusal davranıyorum acaba?
Gündökümü diyordum... Sabah zor tuttum kendimi çantadan kalemi çıkarmamak için. Kafamda işaretledim bazı yerleri, ajansta birkaç kişiye okudum. Bazen paylaşmadan olmuyormuş gerçekten. Yazmasa çatlayacak yazarları anlamak hiç zor değil. Ama insan korkuyor da bir yandan. Yazdığında, konuştuğunda, herhangi bir fikrini ufacık bir hareketinle belirttiğinde kimi, nasıl etkileyeceğini bilemiyorsun.* Ne yazarlar heba oluyor böyle düşününce...** Yazma cesareti, hatta daha çok, düşünme cesaretini göstermek gerek. Hatta sanırım biraz "manyak" olmak gerek.
Düşünebilen, konuşabilen, yazabilen, kötü örnek olmaya aldırmadan yaşayabilen, kötü bakışları üzerinden bir çırpıda silkip atabilen, kulaklarını duymak istemediklerine değil de duyulmayı haketmeyenlere kapatabilen güzel manyaklarım...
* Korktuğumdan yazmıyor değilim, yanlış anlaşılmasın. Benimki sadece üşengeçlik.
** Bazı yazarların heba olmasını sevinçle karşılarım. Mesela bir söz yazarı olarak Ajdar Anık heba olsa hiç üzülmezdim şahsen.
Aslında, kurşun kalemle bile olsa, satırların altını çizmeyi sevmiyorum. Temcit pilavı gibi dönüp dolaşıp yeniden okuduğum bir kitabı ciddi ciddi karalamıştım; her okuyuşumda yeni çizgiler ve yeni notlarla doldurmuştum. Çok utandım sonra kendimden, kitaba saygısızlık yapmışım gibi hissettim. Tamam, yaşanmışlık var bir yerde. Diğer yandan da, zarar görmesin diye kapağını bile belli bir açıyla açtığım kitap bambaşka bir şeye dönüşüyor. Bilemiyorum ki, çok mu duygusal davranıyorum acaba?
Gündökümü diyordum... Sabah zor tuttum kendimi çantadan kalemi çıkarmamak için. Kafamda işaretledim bazı yerleri, ajansta birkaç kişiye okudum. Bazen paylaşmadan olmuyormuş gerçekten. Yazmasa çatlayacak yazarları anlamak hiç zor değil. Ama insan korkuyor da bir yandan. Yazdığında, konuştuğunda, herhangi bir fikrini ufacık bir hareketinle belirttiğinde kimi, nasıl etkileyeceğini bilemiyorsun.* Ne yazarlar heba oluyor böyle düşününce...** Yazma cesareti, hatta daha çok, düşünme cesaretini göstermek gerek. Hatta sanırım biraz "manyak" olmak gerek.
Düşünebilen, konuşabilen, yazabilen, kötü örnek olmaya aldırmadan yaşayabilen, kötü bakışları üzerinden bir çırpıda silkip atabilen, kulaklarını duymak istemediklerine değil de duyulmayı haketmeyenlere kapatabilen güzel manyaklarım...
* Korktuğumdan yazmıyor değilim, yanlış anlaşılmasın. Benimki sadece üşengeçlik.
** Bazı yazarların heba olmasını sevinçle karşılarım. Mesela bir söz yazarı olarak Ajdar Anık heba olsa hiç üzülmezdim şahsen.
2 Comments:
Gündökümü'nü not aldım. Okumayanlara Adalet Ağaoğlu'nun Damla Damla Günler'ini de öneririm.
Gündelik hayatımızın “rengini” belirleyen güç dengelerinin ve değer yargılarının son otuz yıl boyunca nasıl değiştiğine “ürpererek” tanıklık etmiş müthiş zeki bir kadının hatıraları var Gündökümü'nde: Tüm o çarpıcı gözlemler, insanın canını yakan, hüzünlendiren bir kara mizah ve ironiyle yazılmış...
Kapris, değer bilmezlik, hoşgörüsüzlük ya da düpedüz cehalet gibi nedenlerle, birbirimize “fiziksel olmayan şiddet” uygulamayı günbegün nasıl öğrendiğimizin de hikayesini anlatıyor Tomris Uyar...
Gündökümü, dönüp dönüp yeniden okunacak, okurken notlar alınacak bir kitap... :)
Yorum Gönder
<< Home