Çarşamba, Haziran 07, 2006

Türkçe'ye duyarlı(!) bir köşe yazarı

Mehmet Yılmaz’ın 7 Haziran 2006 tarihli Hürriyet’teki yazısını hayranlıkla, ibretle ve gözlerim yaşararak okudum. Bir yazar, Türkçe konusunda bu kadar duyarlı olabilir diye düşündüm. Sonra da Mehmet Yılmaz’la hayali çocuğu arasında geçen şöyle bir diyalog takıldı kafama.

- Babacığım, bugünkü köşeni okudum, ne kadar güzel şeyler yazmışsın; Türkçe ödevimi bitirdim, onu da kontrol eder misin lütfen?
- Elbette evladım, haydi birlikte bakalım…
- Peki babacığım…
- Çok güzel, çok doğru şeyler yazmışsın, ama bir şeyi anlayamadım.
- Nedir o babacığım?
- Evladım, "eksi" sözcüğünü niçin alfabemizde olmayan x harfiyle "exi" olarak yazıyorsun? Bak "taksi" sözcüğünü de öyle yazmışsın. Ama bu olmadı işte… Şuraya bak, "duraxamadan" diye yazılan bir sözcük olabilir mi dilimizde? "Axaxız", "exixiz", "öxüz" de ne demek oluyor?.. Hayır hayır, bu kadarı fazla doğrusu... Kim senin Türkçe öğretmenin, adını ver de bir yazı da onun için döşeneyim köşemde.
- Ama babacığım, haxızlık ediyorsun, ben senin köşenden öğrendim böyle yazmayı. Baxana senin köşende de başından beri "faks" sözcüğü "fax" olarak yazılıyor ya… Hatta Sabah Gazetesi’nde yazan Fatih Altaylı diye bir arkadaşın var ya, o da hep "fax" olarak yazıyor. Üstelik de büyük harflerle…

Bu diyalog Mehmet Yılmaz’ın moraran yüzüyle burada bitmiş de olabilir, "Saçmalama, ben büyük ve ünlü bir yazarım, dilediğim harfi kullanırım. Sen kendi işine bak!.." diye de bitebilir. Dilerseniz, dili konusunda büyük duyarlılığa sahip bu yazarımızın söz konusu yazısını birlikte okuyalım:

Myshowland’de Türkçe Olimpiyatı


DÜN çok ilginç bir toplantı için gönderilen bir davetiye aldım.
Davetiye 4. Uluslararası Türkçe Olimpiyatı için düzenlenmiş.
(Ve bir Türkçe tartışması toplantının adıyla başlıyor aslında: Davetiyede "olimpiyat" sözcüğünün sonundaki sert sessiz harf, "ı" eklenince "d" ile değiştirilip "olimpiyadı" diye yazılmış. Doğrusu Ömer Asım Aksoy’un Ana Yazım Kılavuzu’nda "olimpiyatı" diye belirtiliyor ama TDK İmla Kılavuzu da sözcüğü "olimpiyadı" diye verdiği için bunu tartışmıyorum. Ben Ana Yazım Kılavuzu’nu tercih ettiğim için "olimpiyatı" diye yazdım.)
Dikkatinizi Türkçe Olimpiyatı’nın düzenlendiği yere çekmek istiyorum: Myshowland!
Türkçe Olimpiyatı düzenlemek için İstanbul’da adı Türkçe olan bir yer bulunamamış mı diye düşündüm.
Düşündükçe de bunun ne kadar güç bir iş olduğunu bir kez daha gördüm.
Binalara, işyerlerine İngilizce isimler takılması yeni bir uygulama değil aslına bakarsanız.
Ama bunun giderek çığırından çıktığı da kimse için bir sır olmamalı.
Pazar günü Hürriyet’in sayfalarını dolduran yeni konut sitelerinin ilanlarına şöyle bir bakmak bile bunu görmek için yeterli.
Yakında İstanbul’da oturan birinin adresine bakarak onun Londra’da yaşadığı düşüncesine kapılırsanız hiç şaşırmayın.
Özellikle de İngilizcenin yerel dilleri baskı altına almasını cezalandırıcı yöntemlerle önlemek elbette mümkün değil.
Sorun, ulus olarak dilimize sahip çıkma hassasiyetimizi geliştirmekle çözülebilir ve bu da ilkokullardan başlayarak öğretilebilir.
Çocuklarımızı "test çözen robotlar" haline getirdiğimiz için ne yazık ki sorunun kendisi de ilkokullarda başlıyor zaten.

7 Comments:

Blogger Bülent Şentay said...

Bu gibi durumlar için Türkçemizde çok güzel bir söz vardır: Aleme verir talkımı, kendi yutar salkımı."

08 Haziran, 2006 09:37  
Blogger Şahin Tekgündüz said...

Bülentçiğim,

"Dinime dahl (şimdilerde küfür kullanılıyor ya...) eden müslüman olsa" ve "Kendi gözündeki merteği görmez, başkalarının gözünde çöp arar"ı da anımsatırım...

Bir de "talkım" değil, "talkın" diye biliyorum. Arapça öğüt, telkin sözcüğünün dönüşmüş hali. Sevgiler...

08 Haziran, 2006 09:54  
Blogger Bülent Şentay said...

Haklısın Şahin Abi, bu kez de ben talkını verip salkımı yiyen durumuna düştüm. Utandım gerçekten...

08 Haziran, 2006 10:02  
Blogger Haluk Mesci said...

Mehmet Yılmaz çok aydınlık kafası olan biridir. Fax meselesini dikkatine yazmanı öneririm Şahin. Hürriyet Towers'ı, Doğan Media Center'ı vs etkileyemese bile Milliyet grafik servisini uyarıp 'faks' yaptırabilir.

Yaptırabilir de, sormak gerek : Faks ile fax arasında çok mu fark var ? Sen faks sözcüğü yerine Türkçe bir seçenek geliştirip yerleştiremedikten sonra...

08 Haziran, 2006 15:18  
Blogger Şahin Tekgündüz said...

Kendisine yazmadığımı mı sanıyorsun. Defalarca... Hem ona hem de Fatih Altaylı'ya... Adeta tacizci durumuna düştüm, ama tınmadılar bile...

Faks-fax konusuna gelince, benim asıl tepkim, Türkçe alfabede yer almayan bir harfin ısrarla kullanılmak istenmesi. Bu gidişle "x"in yanı sıra "q" ve "w" da alfabeye girecek. Ayrıca bu da başlıbaşına bir tartışma konusu. Zaten tartışılıyor da.

Faks yerine yeni bir sözcük türetme konusuna gelince, bu da yapıldı... Örneğin, belgegeçer... Ama tutmadı. Faks'ın kısalığının da bunu etkilediğini sanıyorum. Ayrıca faks sözcüğü Türkçe yazımı ile sözlüklerde ve yazım kılavuzlarında çoktandır yer alıyor.

08 Haziran, 2006 15:36  
Blogger Maksude Kılınç said...

Sanırım, fazla yabancı dil kullananlar ile fazla mailleşme, msn'leşme işleri yapanların aklı biraz karışıyor.

Laf aramızda msn işine artık mesane diyorum, çünkü o hale geldi.

Kısa sürede çok şey anlatmak için acayip bir sözcük kısaltma alışkanlığı gelişiyor. Bunu özellikle gençlerde gözlemliyorum. Olm, allaam, blki, gdyom, ypcam, walla gibi sözcükler görüyorum sık sık. Bunları ve pek çok diğerlerini, az zamanda hızlı konuşmak için yapılan kısaltmalar gibi yorumlasalar da, aslında dilin içine etmeler olarak algılıyorum.

O faks/fax konusu beni de en çok çıldırtan yanlışlardan. Ama bakıyorum, her yerde ama her yerde bu yanlış yapılıyor. Yanlışı-doğruyu sorgulamadan, olduğu gibi kullanmak yerleşik bir alışkanlık oldu. Mehmet Yılmaz gibi bir adam böyle yazıyorsa demek ki bu böyle...

Ne kadar karşı çıkarsanız çıkın, doğruyu göstermeye çalışırsanız çalışın, siz popüler biri değilsiniz, sizin dedikleriniz doğru olamaz. Bir köşeniz bile yok.

Benim ne kenarım ne de köşem var. Ama çıldırmak üzere bir aklım var ki, ne yapsam boş.

09 Haziran, 2006 16:10  
Blogger Şahin Tekgündüz said...

Sevgili Maksude,

Bu büyük köşe yazarları için faks/fax ayrımı öylesine küçük bir ayrıntı ki, göremiyorlar bile... Onlar büyük sorunların yazarları, küçük işlerle uğraşmazlar.

Yalnız unutmasınlar ki, "sinek küçüktür ama mide bulandırır"

09 Haziran, 2006 17:35  

Yorum Gönder

<< Home