Nazım'a yapılmış terbiyesizlik
Bilmem gördünüz mü? 3 Haziran Cumartesi günü Cumhuriyet Gazetesi, Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü nedeniyle ‘NAZIM HİKMET hayatın ve hasretin büyük şairine armağan...’ adlı bir broşür dağıttı. Doğrusunu isterseniz, ne broşür, ne kitapçık, ne gazete eki... Ne idüğü belirsiz bir şey...
Önce, Cumhuriyet’in içinden böyle bir şey çıktığı için şaşırdım. Önüne arkasına, içine dışına daha dikkatle baktım. Utançtan yüzüm kızardı. Büyük ozana böyle bir anma belgesi mi layık görülmüştü? Ve bunu Cumhuriyet Gazetesi nasıl yapmıştı? Biraz daha dikkatli bakınca, bu büyük yapıtın, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte oluşturulduğunu fark ettim. İçindeki bir tek satırı bile okumadan, çöpe gidecek gazete tomarının bulunduğu sepete öfkeyle fırlattım. Biliyorum ki, içeriği belirleyen biçimdir. Böylesine ilkel, çağ dışı ve çirkin bir nesnenin içeriği de biçiminden farklı olamazdı. Ayrıca içindeki yazıların okunması da zaten mümkün değildi...
Hani kasaba matbaalarındaki çırakların orasını burasını özene bezene boyadıkları, çiçek böcek desenleriyle çerçeveler kondurdukları, okunması en güç süslü püslü harflerle bezedikleri sünnet davetiyeleri vardır ya... Bu, onlardan daha da beterdi.
Kahverengi mi desem, kırmızı mı desem insanın midesini bulandıracak kadar çirkin ve kirli bir renkle boyanmış anlamsız bir doku, aynı rengin koyusuyla ve kuyruklu kulaklı süslü harflerle basılmış uzun satırlı metinler, gene süslü harflerle yazılmış cırtlak kırmızı başlıklar, kiminin çevresi eritilmiş kahrengi-siyah arası fotoğraflar, hele kimi yerlere serpiştirilmiş cart kırmızı Nazım imzaları... Bütün bunlar yetmezmiş gibi o rezil dokunun ortasına yerleştirilmiş, Abidin Dino'nun, beyaz çizgilerden oluşan naif Nazım silueti. Arka kapağa, Ataol Behramoğlu’nun çevirdiği, Pablo Neruda’nın ‘Güz Çiçeklerinden Nazım’a Çelenk’ adlı şiiri yerleştirilmiş. Zemindeki pislikten şiirin, yazarının ve çevirmeninin adını zorla söke söke çıkarabildim.
Tüm çabama karşın görüyorum ki, benim ifade gücüm bu kepazeliği anlatmaya yetmiyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi böyle bir kepazeliğe nasıl önayak olur, bir ilkellik ve çirkinlik belgesi olan bu nesneye adını nasıl koyar ve nasıl utanıp sıkılmadan dağıtılmasını sağlar. Haydi burası bir belediyedir, Nazım kimliği, çağdaş tasarım, okura karşı saygı ve sorumluluk vb kavramlardan haberi yok diyelim. Pekiyi de Cumhuriyet Gazetesi nasıl olur da böyle bir ilkelliğe çanak tutar? Anlayabilmiş değilim doğrusu.
Önce, Cumhuriyet’in içinden böyle bir şey çıktığı için şaşırdım. Önüne arkasına, içine dışına daha dikkatle baktım. Utançtan yüzüm kızardı. Büyük ozana böyle bir anma belgesi mi layık görülmüştü? Ve bunu Cumhuriyet Gazetesi nasıl yapmıştı? Biraz daha dikkatli bakınca, bu büyük yapıtın, İzmir Büyükşehir Belediyesi ile birlikte oluşturulduğunu fark ettim. İçindeki bir tek satırı bile okumadan, çöpe gidecek gazete tomarının bulunduğu sepete öfkeyle fırlattım. Biliyorum ki, içeriği belirleyen biçimdir. Böylesine ilkel, çağ dışı ve çirkin bir nesnenin içeriği de biçiminden farklı olamazdı. Ayrıca içindeki yazıların okunması da zaten mümkün değildi...
Hani kasaba matbaalarındaki çırakların orasını burasını özene bezene boyadıkları, çiçek böcek desenleriyle çerçeveler kondurdukları, okunması en güç süslü püslü harflerle bezedikleri sünnet davetiyeleri vardır ya... Bu, onlardan daha da beterdi.
Kahverengi mi desem, kırmızı mı desem insanın midesini bulandıracak kadar çirkin ve kirli bir renkle boyanmış anlamsız bir doku, aynı rengin koyusuyla ve kuyruklu kulaklı süslü harflerle basılmış uzun satırlı metinler, gene süslü harflerle yazılmış cırtlak kırmızı başlıklar, kiminin çevresi eritilmiş kahrengi-siyah arası fotoğraflar, hele kimi yerlere serpiştirilmiş cart kırmızı Nazım imzaları... Bütün bunlar yetmezmiş gibi o rezil dokunun ortasına yerleştirilmiş, Abidin Dino'nun, beyaz çizgilerden oluşan naif Nazım silueti. Arka kapağa, Ataol Behramoğlu’nun çevirdiği, Pablo Neruda’nın ‘Güz Çiçeklerinden Nazım’a Çelenk’ adlı şiiri yerleştirilmiş. Zemindeki pislikten şiirin, yazarının ve çevirmeninin adını zorla söke söke çıkarabildim.
Tüm çabama karşın görüyorum ki, benim ifade gücüm bu kepazeliği anlatmaya yetmiyor.
İzmir Büyükşehir Belediyesi böyle bir kepazeliğe nasıl önayak olur, bir ilkellik ve çirkinlik belgesi olan bu nesneye adını nasıl koyar ve nasıl utanıp sıkılmadan dağıtılmasını sağlar. Haydi burası bir belediyedir, Nazım kimliği, çağdaş tasarım, okura karşı saygı ve sorumluluk vb kavramlardan haberi yok diyelim. Pekiyi de Cumhuriyet Gazetesi nasıl olur da böyle bir ilkelliğe çanak tutar? Anlayabilmiş değilim doğrusu.
2 Comments:
Ah ne yazık ki her yerde olduğu gibi İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde de aklı kabız insanlar çoğunlukta. Pek çok güzel işi, projeyi geri çevirip abuk işlere evet derler. Universiade en güzel örnekti, beceremeyeceklerini düşünüp, korkakça ve kendi elleriyle teslim ettiler Ankara'ya...
Bir kez daha Piriştina'yı üzüntüyle andık. O buna izin vermezdi.
Gönderdiğiniz işi görmedim ama buradan anladığım kadarıyla hakikaten ne yaptıkları bellli değil.
Utandım kentim adına. Her zaman ilerigörüşlü olan bu kent bazen böyle saçmalıklar yapıyor işte. Anmak mı, andık işte der gibi.. göze sokar gibi.. kendilerince rahat uyumak gibi..
Yazık...
İlgine sevindim. Ben burada Cumhuriyet'i arayıp gerekenleri söyledim, ama kim anlar ki... Aynı şeyi İzmir'de de yapmalı bence. Örneğin Belediye'nin Halkla İlişkiler birimini... Belki böylece, övünerek sergiledikleri rezilliğin bir örneğini bile edinebilirsin. Sevgiler,
Şahin
Yorum Gönder
<< Home