Çarşamba, Eylül 28, 2005

Haydar Ergülen yine çok güzel yazmış : Ahbap Dili.


Bugünkü [28 Eylül 2005 Çarşamba] Radikal'deki yazısının % 98'lik bölümünü buraya koymadan edemiyorum :

"Dil niye bu kadar vahşi? Ve ellerine bir dil geçirmiş olanlar neden bu kadar kibirli? Dil, insanı kibir sahibi mi yapar yoksa? Dil, insanı terbiye edemiyorsa, insan dilini terbiye edemez mi? Şiddetten şikâyet edenlerin dilindeki şiddete bir bakın! Hançer dili mi, bıçak dili mi, kayış dili mi bunların kullandığı?

Çarşı abdaldan sorulmaz, hem sorulmasın da, ama dil sahibinden sorulur, dil sahibidir. Abdal saflığı taşımadıkları için onlara çarşıya niye vardın diye sual edilmez. Çarşıya varırlar, dil kapışırlar, çarşıya kibir düşer. O saatlerde, sabah suları da olsa, güzel ikindiler, kederin neşesini taşıyan akşamüstleri de olsa sokağa çıkmamak, çarşıya yakın gezmemek gerekir. Yoksa kibirleri bulaşır, kibirlerinin gölgesi sizin de dilinize yapışır.

Yanılmak iyidir, ister aptallıktan olsun ister abdallıktan. Ben de yanıldım, biliyorum. Dildeki kibarlığın içinde büyüyen kibri fark edemedim. Sonra sözlüğe baktım, 'Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü'ne. Onlara hak verdim. Kibar ile kibir aynı kökten geliyormuş, büyümekten, büyüklükten. Bu kadar kibar görünmek için kibirli olmak gerekiyormuş meğer. Yeterince seçkin ve büyük dil sahipleri vardı, o 'büyük' dillerin sahiplerine bakarak büyümek isteyen dil arsızları vardı, daha o kadar incelmemişti dilleri, onları kibir sahibi yapacak ustalığa erişmemişti henüz.

Bu yüzden belki de hayli saldırgan, hayli şımarıktılar, acımasızlıkları ortadaydı, yazılarına bakar bakmaz görülüyordu, hem onlar da bunu pek saklamıyorlardı.

Kibar ve kibirli abilerine, ablalarına özendiklerini niye saklasınlardı ki hem?

Yeni dil, yeni yazı dili, 'köşe'deki dil, çarşıdaki 'kinaye'yi çoktan eskitti, geçersiz kıldı, şimdi borsanın kara dili var. Şimdi kelimeleri birbirinden kapıp, cilalayıp, keskinleştirip önce 'rakip'lerinin, sonra da kara kamunun yüzüne bıçak gibi fırlatma zamanı. Dil, 'merhamet' denilen o kayıp kelimeyi görüldüğü her yerde lime lime etmeye memur bir bıçak mıdır? Dil, bir hançer midir ki ölüyü bile sırtından vurmaya kalkışıyor? Yoksa bir zehir midir dil, okundukça, açıldıkça, kadife kelimelerinin kalbindeki arsenik, o cümleleri yudumlayanları yavaş yavaş öldürsün?

Dil çok zalim, dilde çok zalim var. İnsan bazen onlarla aynı kelimeleri paylaşmaktan, kullanmak zorunda kalmaktan acı ve utanç duyuyor. Bu sıralarda bu acıyı ve utancı çok duydum. 'Zavallı' bir çocuğu, 'tutunamayan' bir insanı önce uyuşturucu öldürdü, sonra da bu dillerin sahipleri, yetmedi daha da zavallı, çaresiz annesini de öldürüp bir 'ölü hediyesi' gibi çocuğun kabrine koymak istediler. Magazin muhabirliğinden köşelere çıkanlar, 'duygucu' ablalar, ağır abiler, 'cool'lar, dobralar, hepsi bir anda 'sosyolog' kesilip, sosyolojinin bir ölüye ettiği fenalıkları en yetkin biçimde sergilediler. Tanrı dillerine, kalemlerine merhamet versin onların! "

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home