Çarşamba, Kasım 14, 2007

İkinci Cumhuriyet ve iki erkek güzeli!


Bir süredir gazetelerde tam sayfa olarak boy gösteriyorlar. Birisi esmer, kalın siyah kaşlı, başı sıfır numara traşlı, hafif baygın bakışları arasına sıkıştırdığı mahcup ve kaçamak tebessümünü saklamaya çalışan esmer bir Türk erkeği... Yanındaki ise sanki bir Fransız entelektüeli. Saklamaya gerek duymadan açık açık gülümsüyor. Düz kısa kesilmesine rağmen alnına düşmüş saçları, tel çerçeveli gözlüğü, cebi olmadığı için tişörtünün boynuna takılmış kalemi ile adeta bir Charles Aznavour... İkisinde de, ciddiyetlerini ve sıkı duruşlarını destekleyen koyu renk giysiler... Ve ikisi de, büyük bir olasılıkla Kadıköy’ün ya da Nişantaşı’nın “elit” yaşam ortamında...

Birisi Ahmet Altan, birisi Alev Er... Tek istekleri “Bütün gerçeklerin bilinmesi...” Nasıl mı, birlikte kurdukları Taraf gazetesi ile...

Bu iki erkek günlerdir, İkinci Cumhuriyet adı altında savundukları gerçek demokrasi, insan hakları, kadın erkek eşitliği, özgürlük, özellikle fikir, din ve vicdan özgürlüğü, saydamlık, açıklık ve olumlu kavram olarak ne varsa hepsi adına kurmaya giriştikleri Taraf gazetesini temsil ediyor ve tanıtmaya çalışıyor.

İyi de şimdi sormazlar mı? Bu gazeteyi sadece ikiniz mi dolduracaksınız, on yıllardır istenilen düzeye ulaştırılması bir türlü gerçekleştirilemeyen yukardaki beklentileri sadece ikiniz mi savunacaksınız, bütün gerçeklerin bilinmesi adına çıkarmaya karar verdiğiniz gazetede başka kimse yok mu? Oysa iletişim araçlarında çıkan haberlere ve söylentilere göre Taraf’ta Yasemin Çongar, Neşe Düzel, Ayşe Hür gibi kadın yazarlar da var... Zaten günlük bir gazete, hele de yukardaki iddiaların sahibi bir gazete öyle iki delikanlı erkekle ne çıkarılabilir ne de yürütülebilir. Şimdi bu tanıtımla, “erkek egemen” bir toplumun üstelik de benmerkezci “erkek egemen” bir gazetesi daha oluyor diye düşünüp İkinci Cumhuriyetçilerin de takiye peşinde olduklarını mı varsaymalıyız. Yoksa bir süre iki narsist erkeğin çabalamasına tanık olmakla yetineceğimiz sonucuna mı varmalıyız?

Düşünün ki, işi “iletişim”, hatta “kitle iletişimi” olan iddia sahiplerinin daha işin başında böylesine “vahim” bir iletişim hatası işlemesini kim nasıl açıklayabilir acaba?

Not: Bu eleştirimin, sakın ha, söz konusu gazetenin olası içeriğine karşı olduğu düşünülmesin. O bir başka konu ve yeri burası değil.

3 Comments:

Blogger Maksude Kılınç said...

Açıkçası bunu hata olarak gördüklerini sanmıyorum, bence farkında bile değiller. Önemli/popüler/sevilen iki ismin liderliğini yeterli gibi yorumluyor olabilirler. Aslında bunun nedeni, milletcek liderlere olan düşkünlüğümüzden olabilir mi Sayın Tekgündüz? Aaa onlar varsa iyidir iyidir, arkası önemli değil diyenlerin çoğunlukta olmasından olabilir mi?

Neden öncülerle hep işimiz? Grup/ekip tanımı niye yok? Birliktelikler neden tanımlanmıyor? Grup ruhu, ekip ruhu bu nedenle mi eksik bu ülkede? Araştırılmalı bence...

Erkek güzeli tanımlamanızı çok beğendim. Ama kişileri tasvir ederken sanki azıcık karışmış tanımlamalarınız.

Bilirsiniz belki, kadınlar Ahmet Altan'a bayılır. "Kadın ruhundan en iyi anlayan erkek" diye de tanımlanır bu beyefendi. Belki burada, kadın ruhu/kadın sesi/kadının sözcüsü olarak simgeleştirilmiş olabilir. Bu nedenle, pek erkek egemen denebilecek bir durum görmüyorum :)))


Bu arada nasılsınız, keyfiniz ve sağlığınız iyi mi? İyi dileklerim sizinle...

16 Kasım, 2007 15:59  
Blogger Tayfun Kısacık said...

Sizleri -tekrar- burada görmek ne güzel!

16 Kasım, 2007 20:42  
Blogger Şahin Tekgündüz said...

Sevgili Maksude, Sevgili Tayfun,

Gösterdiğiniz sıcak ilgi için teşekkür ederim. Fırsat buldukça yazmaya çalışacağım. Sağlığım da son derece iyi...

Maksudeciğim, Ahmet Altan'ın "kadın ruhundan en iyi anlayan erkek" olduğu konusundaki değerlendirmende yerden göğe haklısın, ama burada bir fark var galiba. İkinci Cumhuriyetçiler'in sesi olan bir siyasi gazetenin tanıtımında, "kadın ruhu" ne kadar iş görür bilemem...

Ayrıca, kitle iletişiminin böylesine yoğun, hızlı ve etkin yaşandığı bir dönemde, bir siyasi gazeteyi zengin yazar kadrosunun daha da değerli kılacağı, ancak reklamlarda bu avantajın kullanılmadığı kanısındayım. Gazetenin ilk sayısının 270 bin basılıp dağıtıldığını, ancak sadece 45 bininin satıldığını söylersem, reklamın ne denli etkili olduğu ya da olmadığı konusunda bir fikir vermiş olurum herhalde... Sevgilerimle...

18 Kasım, 2007 22:18  

Yorum Gönder

<< Home